top of page

ARABA SEVDASI

  • Yazarın fotoğrafı: Admin
    Admin
  • 19 May 2017
  • 10 dakikada okunur

İçerik-Giriş:


Recaizade Mahmut Ekrem, Tanzimat dönemi şair ve yazarıdır. 1 Mart 1847 İstanbul doğumlu olan yazar Beyazıt Rüştiyesin ve Harbiye İdadisi’nde okumuştur. Öğrenimine yarıda bırakarak Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi’nde memur olur. Namık Kemal ile tanıştıktan sonra Tasvir-i Efkar gazetesinde yazmaya başlar. Şinasi ve Namık Kemal’den kalan gazeteyi Recaizade Mahmut Ekrem çıkarmaya başlar. Öğretmenlik, nazırlık gibi görevlerde bulunan yazar Tevfik Fikret’i Servet-i Fünun dergisinin başına getirir. Böylece Servet-i Fünun edebiyatının doğmasına sebep olmuştur. Şiir, roman, hikaye, tiyatro ve eleştiri türlerinde eserler verdi. Üç çocuğunun sıralı ölümünün verdiği acı şiirlerinde açıkça görülür. Sanat sanat içindir anlayışına sahiptir. Şiirlerinde romantizm, eserlerinde realizm etkisi görülür.


Araba sevdası Recaizade Mahmud Ekrem’in tek romanıdır. Türk romanının realizme geçiş aşamasındaki çizginin belkide en önemli eseri sayılmaktadır. Aynı yıl yayımlanan Nabizade Nazım’ın Zehra adlı romanı aynı çizgidedir. Bu romanların geçiş dönemi eserleri sayılması realist roman tekniği ve anlatımında görülen bir takım acemiliklerle ilgilidir.


Yazar dünyadaki olay ve durumların temelde trajik olduğu görüșünden yola çıkarak araba sevdasını mizahi bakıș açısıyla yazmıştır. Romanı eğlenmek ve eğlendirmek amacıyla yazmıştır.

Yazar Bihruz Bey adlı karakterle alay ederek Tanzimat döneminin İstanbul'unu, savurganlığını ve yanlış batılaşmayı eleştirir. Bihruz Beyin Osmanlı devletinin o dönemdeki perişan durumunu temsil ettiği de kabul edilebilir. Eserde tenkit edeceği, olay, durum, duygu ve düşüncelerini mizahi bir dikkatle gösterir.


Romanda yanlış batıllaşma temesı işleniyor. Bu tema Bihruz’un etrafındaki herkesin yalan söylemesiyle desteklenir. Romanda tek gerçek para işleridir. Bu durum Osmanlı devletinin dönem içinde sergilediği ölçüsüz borçlanma ve sefaletin roman diliyle ifadesi Bihruz da ölçüsüz mirasyedidir. Bihruz kişilik ve sahip olduğu değerler bakımından oldukça zayıf bir karakterdir. Eserde kendi kimlik ve değerlerinin farkında olan tek milyoner efendidir. Bihruzun şahsında bütün Osmanlı toplumu, özellikle İstanbulun Beyoğlu ve Çamlıca semtlerinde sürdürülen yaşam tarzı tenkit edilir. Yazar olayları anlatmaktan çok gösterme endişesi içindedir.


Karakterler:


Bihruz Bey: Romanın başkarakteridir. Eğitimini tamamlamış bir genç olan Bihruz batıllaşmak için Fransızca öğrenmeye çalışmış onuda yarım yamalak öğrenmişti. Gösterişe meraklı, süslü giyinmeyi seven, etrafında gerçek dostu olmayan, zayıf kişilikli, şımarık, züppe bir miras yedidir.


Periveş Hanım: Sarışın, güzel cahil bir halk kızıdır. Bihruzun olayları yanlış anlayarak aşık olduğu hayalinde aşkını yaşattığı dul kadındır.


Keşfi Bey: Memur çocuğu olan Keşfi bey çok zeki bir insandır. Çocukluğunda yanlış yetiştirilmesinden kaynaklanan yalan söyleme alışkanlığını sürdüren, herkes tarafından yalancı olarak bilinen, söylediği yalanlarla Bihruz'un hayatının bir bölümünü meşgul ederek alt üst eden bir kişi.


Mösyö Piyer: Bihruz beyin Fıransızca hocası, çok akıllı ve çok uyanık. Bihruz Beyden para koparmak için dersleri devam ettirmesini bilen, altmış beş yaşlarında siyaseti ve kendi ülkesinin konumlarını ve çıkar karını iyi takip edip gözeten, Fransız sömürgeciliğini Bihruzda uygulayan uyanık ihtiyar.


İlginç Noktalar


Romanda ana-oğul- kötü kadın üçgeni hâkimdir. Anne iyidir, çocuk saf ve tecrübesiz. Ve bu saflığın kurbanı olan bir genç çıkar karşımıza. Olay Çamlıca da başlar ve gelişir. Recaizade Mahmut Ekrem eleştirici bir ifadeyle romanını kaleme almıştır. Olayı tespit etmek yeterlidir. Bu tespit fotoğraf makinesi tarafsızlığı gibidir. Romandaki realizmin en önemli unsuru, yazarın bu tutumudur.


Roman ilk başta Bihruz Bey’in çevresinde gelişiyor olarak gözükür. Bihruz’un giyinişinde, konuşmasında ve düşüncelerindeki alafrangalık eleştirilmektedir. Bu durum alay ile de birleşir. Yazar, Bihruz’u hem saf ve cahil hem de çokbilmiş göstererek bir zıtlıkla ele almıştır. Bu zıtlık romanın mizahını gösterir. Kahramanda aynı zamanda çalışmak yerine eğlenmeyi tercih etmesi de eleştirilmiştir.

Bihruz Bey, giyinişi, konuşması itibari ile birçok zenginin, mirasyedinin, alafrangalık özentisi içindeki insanların sembolü olarak düşünülür. Çünkü bir tipten ziyade bir zihniyettir. Ve böylece ‘Araba Sevdası’ bir ‘ibret aynasıdır.


Romandaki çatışma iki dünya bakışı arasındaki milli değerlere bağlılık ve batı kültüre özenmedir. Birinci düşünce belli bir tip ile temsil edilmemiştir. Fakat bilinçsiz batı hayranlığı ‘karşı taraf’ olarak eleştirilmiştir.


Zaman düşüncesi yazar için önemlidir. Her olayın günü-saati büyük bir özenle belirtilmektedir. Romanda bir monotonluk hakimdir. Okuyucu herhangi bir gerilim yaşamaz.


Araba Sevdası, birkaç kişi ve bir hikaye olarak basit bir konu etrafında gelişmiştir. Başarılı tarafı ise betimlemelerin canlı ve gerçekçi olmasıdır. Çamlıca ve Şehzadebaşı ile kahramanlar başarılı bir şekilde tasvir edilmiştir.


Romanda ele alınan terbiye noksanlığı, alafrangalık, geçerliliğini bugün de korumaktadır. Bir de tarih açısından değerlidir. O dönemin yani 1860- 1890 yıllarındaki eğlence, işi aile hayatı hakkında bilgi verir ve bazı değerleri ortaya koyar.


Detaylı Özet:


Muhteşem Bihruz Bey yüksek bir vezirin oğludur. Babası görevli olduğundan şehir şehir dolaşmışlar ve bu yüzden de eğitimini tamamlayamamıştır. Onaltı yaşına basınca İstanbul'a gelmişler. Babası eğitimini tamamlaması için ortaokula vermiştir. Tekrar Anadolu'ya giden paşa oğlunu annesi ile İstanbul'da bırakmıştır. İki yıl sonra dönen paşa oğlunu okuldan alıp özel hoca tutarak Fıransızca, Arapça ve Farsçayıda öğretmek istemiştir.

Şımarık büyüyen Bihruz Bey evin tek evladı idi. Annesinin sözü geçmediğinden dersleri aksatmaya başladı. Önce Farsça sonra Arapça hocaları dersleri bıraktı. Fakat Fransızca hocası Mösyö Piyer derse devam etti. Bihruz Bey sürekli dışarda, gezmelerde, berberde, terzide insanların kalabalık olduğu yerlerde kendini göstermeye çalışarak günlerini geçirir.

Sonunda paşa babası ölünce kendisine yirmi sekiz bin liralık servet kalır. Tek işi gezmek ve giyinmek, eğlenmek olan mirasyedi Bihruz kısa zamanda serveti tüketir. Sonra dükkânlar, arsalar, han derken elinde sadece Süleymaniye'deki konak ve Çamlıca'daki köşk kalır.

Her sene olduğu gibi insanlar gezmek eğlenmek için İstanbul'un diğer semtlerinden Çamlıca bahçelerine geliyorlardı. Bihruz Bey zor durumuna aldırmadan annesini ikna ederek iki büyük at ve yürekçe bir araba sipariş verir. Umumi gezmelere açıldıktan iki hafta sonra atlar ve araba gelir. Bihruz Bey en güzel şık ve süslü elbiselerini giyinip Çamlıcaya gider. Amacı kendini göstermektir. O yüzden etrafa pek dikkat etmez ancak yanına Keşfi Bey gelene kadar. Keşfi Bey ile arabada otururken önlerinden geçen London (araba) içindeki biri sarışın iki bayan dikkatlerini çeker. Bihruz Bey kadının kim olduğunu merak eder ve tanımak ister.

Bihruz Bey Periveş hanımı takip etmeye başlar bir havuzun yanında duran kadınlara yaklaşan Bihruz Bey, Periveş hanıma çiçek verir. Kadınlar oradan ayrılır kalabalığın içinden doğru giderler. Bihruz kadınları takip eder. Periveş hanımla iyice yakınlaşmak ve tekrar buluşmak ister. Yürüyerek kapıya yaklaşan kadınları getirdikleri araba alıp oradan uzaklaşır. Hoşçakal bile demeden giden kadınların arkasından gitmek ister. Arabası ise çok yukarıdadır. Zor bela arabasına ulaşır. Süratle bahçeden çıkıp önce Beylerbeyine, sonra Haydarpaşaya gider fakat arabadan iz bulamaz. Koşuyolun'dan köşküne geçer.

Bihruz Bey Periveş hanımı çok asik bir aileden, çok soylu bir sülaleden ve çok zenginler sınıfından biri olarak görüyordu. Oysa Periveş Hanım kaşıkçı esnafından Sakin ağanın kızı, arzuhalci Mağmun efendinin karısı idi. Babası onaltı yaşında ölmüş, yirmiüç yaşında kocasından ayrılmış. Annesi ile karabeş mahallesinde yaşamaya başlamış sonra Çengi hanımla tanışmış ve güzellikleriyle herkes tarafından tanınmış bir kızdır. Evinden ayrılıp Çengi ile beraber kalmaya başlamışlar. Bir gün Aksaray dan Çamlıcaya gezmeye gitmeye karar verirler. Üsküdarda araba bulamayınca London’u kiralarlar. Bihruz Beyde arabanın şatafatını görünce kadınları asil bir aileden geliyor zanneder. Bihruz köşke gelmiş odasında sigara içerek Periveş Hanımı düşünüyor. İçinden Fransızca methiyeler söylüyordu. Odasında bunları düşünürken Mişel odasına gelip yemeğin hazır olduğunu, Fransızca öğretmeni Mösyö Piyerin'de geldiğin söyler. Hocasını daha fazla bekletmek istemez, aşağıya iner. Mösyö Piyer, yanında getirdiği gazetelerin siyasi kısımlarını okuyor, süveyş kanalı ile ilgili haberi dikkatlice mütalaa ediyordu. Son zamanlarda dünyanın siyasetiyle çok ciddi alakadar oluyordu. Bihruz özür dileyerek hocasının elini sıkar, beraber yemeğe otururlar. Mösyö Piyer dalgın olan Bihruzun farkında olmadan siyaset ve dünyadan konuşurken, Bihruz'un aşktan konuşmak istemesi Mösyö Piyeri şaşırtır. Piyer buna biraz öfkelenir. Ancak her ay aldığı yüklü miktardaki para öfkesini biraz olsun yenmeye kontrol etmeye sebep olur, ama yine de konuşmak istemez. Bunun üzerine Bihruz başım ağrıyor diye yatar. Gece çok karışık rüyalar görür. Zaten zor uyumuştur. Sabah dadı kalfanın sesiyle uyanır. Kahvaltısını yapıp sigarasını yakar.


Bihruz Bey, aklından bir türlü çıkmayan Periveş Hanımı düşünmekten kendini alamaz, ne yapacağını, nasıl ulaşacağını bilemez ama gözünün önünden hayali hiç gitmeyecektir. Sonunda Periveş hanıma mektup yazmaya karar verir. Bunun için evinde bulunan Fransız aşk kitaplarını gözden geçirir, şiirleri tercüme etmeye çalışır, bunda hayli zorlanır. Sonra istemeyerek de olsa Osmanlı kitaplarını karıştırmak ister. Ancak bütün şehre hâkim olan Fransızca, Bihruz Beyin evine ve kütüphanesine de hâkim olmur. Farsça ve Osmanlıca hocaları dersi bıraktıktan sonra Mösyö Piyerinde etkisi ile hepsi evin en izbe köşelerine tıkıştırılmıştı. Dadı kalfa ile hayli aradıktan sonra bulduğu tozlu ve yırtılmış Osmanlıca kitaplarından okumaya çalışır ancak çok bir şey anlamaz, bir de yazarlara ağır ithamlarda bulunur. Çünkü Türk yazarların şiir ve edebiyatta Avrupa’ya yetişemeyeceğini Avrupalı yazarlardan duymuş ve kendisi de bunu desteklemiştir. Sonunda Fransız kitaplarından etkilenip Periveş Hanıma bir aşk mektubu yazar, defalarca okuyup temize çeker. Salı akşamı olmuş Mösyö Piyer elinde güzel bir Fransız şövalyesinin aşkını anlatan bir kitap göstermiş, Bihruz Bey buna ziyadesiyle memnun olmuş. Piyerin kitabı almak için verdiği kırk farak yerine iki Osmanlı lirası vermiştir.


Günler geçmiş Cuma günü gelmişti bugün Çamlıca bahçesinin açılma günü olduğundan herkes gelecekti ve Periveş hanımda o lüks London ile gelecekti. Bihruz Bey en güzel elbiselerini seçerken Mişel bir mektup getirir. Bihruz Beyin aldığı atlar ile arabanın ilk taksidinin günü gelmediği halde istemeye gelmişlerdi. Buna çok kızan Bihruz, Mişeli azarlayıp kovar. Mektubu getirene cevapta vermez. Borçları biriken Bihruz, Süleymaniye’deki evi satmayı düşünür, dört bin lira gibi bir paraya satmayı düşünür. Bin lirası borçlara verip geri kalanı ile yaşamayı düşünür, ancak annesi buna izin vermediğinden biraz canı sıkılır. Bunları düşünürken Periveş ile karşılaşacağı bu günü düşünür. Mektubu verdikten sonrasını hayal eder. Sonra en güzel elbisesini giyip, arabasına atladığı gibi Çamlıcaya çıkar.


Restoranda bir bira söyleyip beklemeye başlar. Saatler geçer ancak Periveş gelmez London'da görülmez. Keşfi bey de ortalıkta görülmediğinden beraber başka bir yerde buluştuklarını düşünür. Ancak restorantın kapısına çıkınca Periveş hanımı basit bir arabada görür. Buna çok üzülür. Yine de elindeki mektubu Periveş hanıma vermeyi başarır. Sonra evine gidip Mösyö Piyerle oyun (Kağıt kumar) oynar.


Bihruz Bey oyun bittikten sonra odasına çekilip yazdığı mektubun müsveddesine bakar. Yanlış bir şey mi yazılmışta kız görüşmeye gelmemişti. Mektubu okurken bir şarkı nakaratından aldığı cümle takılır gözüne anlamını bilmez, kitapları karıştırır bulamaz. Sonra bab-ı aliye giderek oradaki yazar çizer dostlarına sorar. Kimisi sarıçiçek, kimisi kara yağız delikanlı olduğunu söyler, hatta bir kelimenin at anlamına geldiğini söyleyince eve gidip özür mektubu yazmak ister. Tam kapıdan çıkarken Keşfi Beyle karşılaşır, selamlaşıp ayrılırlar. Arkasından alay edilen Bihruz Beyoğlu Karaköy tarafına gidip elbise, ayakkabı, gibi siparişler verir. Traş olup sonra evine döner. Eve gilir gelmez özür mektubu yazmaya başlar. Mektubu yazarken Mişel gelir, tepsi içinde bir mektup getirir. Mektup atları ve arabayı aldığı tüccardan geliyordu. Tüccar parası ödenmediği takdirde üç gün sonra araba ve atları haczetmek için adam göndereceğini söyler. Cebinde hiç parası kalmayan Bihruz düşünmeye başlar. Çünkü borçlar hayli birikmişti. Savurganlığı ise her gün daha da artıyordu. Konağı satmak için fikrinde ısrarcıdır. Bu düşüncelerden sıyrılıp hayal dünyasına dalar. Periveşi bulmak için gezi yerlerini, mesire yerlerini dolaşmak için planlar yapar. Her gün ayrı bir yere giderek kızı görmek ister. İki ay boyunca her gün bir yerlere gider. Ancak kızı bulamaz. Özür mektubunu veremez.


Parasal sıkıntılar, aşık olduğu kızı bulamaması, Bihruz'u çok değiştirir ve iç dünyasına çekilir. Kimseyle pek konuşmaz. Her gün Periveş'i görme arzusu daha çok artar. Yine bir gün Kalamış tarafına gider, arabada oturup ahvalini düşünürken Keşfi Bey çıka gelir. Önce Bihruz'un Periveş hanımla bir alakası olup olmadığını sorar ama Bihruz inkar eder. Ancak Keşfi Bey inanmaz. Bunun üzerine Keşfi Bey kızın tifoya yakalanıp öldüğünü söyler. Bunu duyan Bihruz çok şaşırır evlerini öğrenmek ister. Keşfi Bey’den Kızıl toprakta kiracı olduklarını söyleyince arabasına Kızıl toprağa dörtnala sürer. Oysa yalancılığıyla ünlü Keşfi Bey arkadaşı Bihruz'u kulağından zehirler.


Keşfi Bey arkadaşının beyninden vurulacağını, kulağının zehirleneceğini bilseydi bu yalanı daha önceden söylerdi. Keşfi evet Keşfi Bey ki Şam Defterdarı Sabri efendinin oğludur. Küçük yaşta istekleri bitmediğinden ve ailesi her isteğini karşılayamadığından küçük yalanlara başvurarak çocuğu oyalamışlar eğitememişlerdir. Çocuk büyüdükçe, zekası da geliştikçe bunları farkeder. Kendiside küçük yalanlarla ailesini, arkadaşlarını oyalamak ister. Delikanlı çağına geldiğinde karakterine işlemiş kişiliği oturmamış olur. Etrafındaki herkes yalancı olduğunu çok iyi bilir. Yazar arkadaşları, yalan söylemesini şiir ve öykü ya da romanda kullanmasını istemişlerdir. Bu yüzden yayın evinde çalışmaya başlamışlardı.

Avrupa görmüş bazı gençle, Avrupa özentili giyimleri ve davranışlarını diğer ikinci derece maddi durumu olan kişilere aktarır konuşmasından, giyimine kadar bir özenti gençlik ortaya çıkar. Türkçenin kaba ve edebiyatsız bir dil olarak görmeye başlarlar ve konuştukların kelimelerin arasına fıransızca kelimeler sokuşturup kullanırlar. Bu durumdan Keşfi Bey de etkilenmiştir. Akranları ile aynı şekilde davranıyordu. Keşfi Bey böyle bir ortamda yetiştiği için yalan konuşmak hiçte zor gelmiyordu. Binruz Beye de sürekli yalan konuşuyordu. Oysa Periveş hanımı ne görmüş, ne de evini biliyordu.


Bihruz Keşfi Beyden aldığı ölüm haberi ardından, Kızıl toprak tarafına hızlıca gider sonra evine gidip kapanır. Evinden çıkmaz rengi solar, yemek yemez. Bunu duyan annesi hemen yanına gelir. Bihruz bir bakan oğlu olduğundan küçükken eğitmenlerle vakit geçirmiş o yüzden annesi ile çok yakın olamamıştır. Annesi yanına gelip elini alnına koyunca anne sıcaklığını hissetmişti. Annesi doktor da çağırmış doktor gelene kadar sohbet etmişlerdi. Bihruz'un parasının olmadığını ama evi satmak istemesini onaylamadığını söyleyen annesi borçlarını kendisinin ödeyeceğinin teminatını verir. Doktor muayene ettikten sonra önemli bir şey olmadığını sadece sinir bozukluğu olduğunu söyleyip bir kaç ilaç yazıp istirahat etmesini söyler. Bir kaç gün sonra ayağa kalkan Bihruz dolaşmak için dışarı çıkar, tabiatı seyreder, baktığı her yerde Periveşi görüyordu. Bu şekilde on üç gün geçmiştir. Tamamen iyileşip dolaşmak için İstanbul'a gitmek ister. Üsküdar da vapura binerken vapuru kaçırır, kendisinden uzaklaşan vapurda Periveş hanımı görür ve kadın kendine gülümser öylece kala kalır. Bihruz kendine gelince kayık kiralayıp peşinden gider ancak yetişemez. Kızı bulamayınca Keşfi beyin çalıştığı ofise gider. Çünkü yalanını yüzüne vurmak ister. Keşfi beyi görünce Periveş hanımı gördüğünü söyler. Keşfi beyde bunun imkânsız olduğunu ve onun öldüğünü söyler. Bihruz'un onunla konuşmadığını öğrenince Periveş hanımın değil bir ablası olduğunu söyler. Bihruz'un bu yalana inanmadığını görünce hemen çıkması gerektiğini söyler ve Bihruz çıkar. Bihruz yine kendi hayal dünyasında kala kalır. Sonra çıkıp köşke gider, kanepeye kendini atar saatlerce ağlar. Mösyö Piyerin geldiği haber verilir. Derse yemek yemeden başlamak istemeyen Piyer yemeği yer şarabını içer sonra uyuklayarak Bihruz Beye getirdiği Fıratsızca aşk kitabından bir şiiri okumaya başlar. Bihruz şiirden çok etkilenir. Bu şiiri Periveş'in mezarı başında okuyup sevgilisine siyah-çerde (kara yağız) dediği için af dilemek ister ancak mezarını da bilmemektedir. Bunu yine Keşfi beyden öğrenebilir. Bunun için yarın on iki de arabanın hazırlanması emrini Mişele verir ancak London'un eve gelmediğini söyleyen Mişel'e kendisine kiralık temiz bir araba bulması emrini verir.


Ertesi gün Keşfi Beyin evine gider. Ancak kapıda Keşfi Beyin adamlarından biri karşılayıp Keşfi Beyin evde olmadığını söyleyip kapıdan kovar. Dönüp Çamlıca’daki köşke gelir. Evde yine bir yabancı roman okumaya başlar. Dadı kalfa gelip annesinin Bihruz beyi görmek istediğini söyler. Annesi ramazan ayının yaklaştığını Süleymaniye’deki konağa taşınmak istediğini söyler. Bihruz bey bu teklifi kabul eder. Zaten güz mevsimi yaklaşmış olduğundan kimse mesire yerine özellikle Çamlıca’ya çıkmıyordu. Yazlık sahibi olanlar da birer birer İstanbul’a taşınıyordu. Arabayı aldığı tüccar arabanın borcuna karşı araba ve atlara el koymuştu. Arabacıyı da maaşını verip işten çıkarmıştı. Artık her gün araba ile gezinti alışkanlığını bir kenara bırakmış hayatının ve hayalinin nerdeyse tamamını Periveş Hanım almıştı.


Bir hafta içinde konağa taşındılar. Adetleri olduğu için komşuları hemen ziyarete geldiler. Bazı geceler kağıt oyunu oynayıp sabahlamak istediler. Ancak bu yıl Bihruz beyinin keyfi yoktu. Oyun oynamak istemiyor, elinden aşk romanlarını düşürmüyor kenarda sessiz sessiz okuyup hayal koruyordu.


Günler birbirini kovalıyor. Mösyö Piyer kendi çıkarı için dersin kesilmemesi ve derslerden alacağı paraların kesilmemesi için sürekli yeni kitaplar getirip Bihruz beyle roman okuyorlardı. Bir gün Mösyö Piyer, Keşfi beyi Kadıköy iskelesinde görmüş selam vermiş ama Keşfi selamını almamıştı. Bunu Bihruz beye anlatınca bunun imkânsız olduğunu Keşfi beyin İzmir' gittiğini ve iki ay içinde dönmesinin mümkün olmayacağını yanlış gördüğünü ya da birine benzettiğini söyler. Ancak Piyer'in gördüğü doğru idi. Keşfi hiç bir yere gitmemiş evinde çalışan ustaların başında duruyordu. Bihruz beyi kandırmıştı.


Ramazan gelir. Oruç başlar. Bihruz bey de orucunu tutar, bazı vakitler camiye gider. Cemaatle namaz kılar. Sultanahmet ve Beyazıt meydanlarına kurulan sergileri dolaşır, günler böyle geçerdi.


Ramazanın ortalarında yine böyle gezintiye çıktığı bir günde kırmızı şemsiyeli iki bayan görür. Gördüğü bayan Üsküdar’da vapurda gördüğü bayana benzemektedir. Kadını yakalayıp kız kardeşinin mezarını sormak ister. Kadını durduran Bihruz kadının yüzüne bakmadan özürler dileyerek kardeşimin mezarını sorar. Kadın yüzünü açıp Bihruz'a bakmasını ister. Çünkü kadın Periveş hanımdı. Kadına London arabasını soran Bihruz'a o araba kiralıktı dediklerinde rüya ve hayal âleminden gerçek dünyaya düşen Bihruz ardına bakmadan uzaklaşır. Kadınlarda kahkaha atarak ters istikamete gider.


Sınavda Sorulabilecek Noktalar:

  1. Romandaki olayların gerçeklikle ilgisini Tanzimat Dönemi’nin yaşama biçimi ışığında açıklayınız.

  2. Bihruz Bey, Periveş Hanım, Keşfi Bey’in olay örgüsündeki etkilerini detaylı olarak yazınız.

  3. Olaylar hangi mekan da geçmektedir?

  4. Romandaki temel çatışmayı oluşturan unsurlar nelerdir?









 
 
 

Comments


Featured Review
Tag Cloud

Copyright @ 2017 - Ozetdunyasi.com Bütün Hakları Saklıdır.

  • Grey Facebook Icon
  • Grey Twitter Icon
  • Grey Google+ Icon
bottom of page