top of page

Beyaz Gemi

  • Yazarın fotoğrafı: Admin
    Admin
  • 25 Tem 2017
  • 10 dakikada okunur


Giriş-İçerik


Cengiz Aytmatov, Ünlü Kırgız edebiyatçı, gazeteci, çevirmen, diplomat, ve siyasetçi. Türk Dünyası'nın en ünlü yazarı. Dünya edebiyatında tartışılmaz bir yere sahip kitaplarıyla Türk kültür zenginliğini bütün dünyaya tanıtan yazar, edebiyatçı. 1928 tarihinde Kırgızistan'da doğdu. Gençliği sıkıntılı bir döneme denk gelmişti. O dönemde zaten yeni yerleşmeye başlayan siyasî sistemle, bir de savaşla mücadele etmek zorundaydı. Çok genç yaşta çalışmaya başladı; çünkü II. Dünya Savaşı'nın SSCB üzerindeki etkileri gençleri de etkiliyordu, yetişkinler savaşta olduklarından, gençlere büyük iş düşüyordu. Kazakistan'a giderek Veterinerlik Teknik Okulu'nda okudu. Daha sonra şimdiki Kırgızistan'ın başkenti olan Bişkek'e giderek burada Frunze Tarım Enstitüsü'nde öğrenimine devam etti. Ardından Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü'ne geçti ve 1956 ile 1958 yılları arasında Moskova'da okudu. Yazmaya bu yıllarda Pravda gazetesinde başladı. 1957 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'ne üye kabul edildi. 1963'te Lenin Ödülü'nü aldı. Eserleri yüz elliyi aşkın dile tercüme edildi. 1990-1994 yıllarında Sovyetler Birliğini ve Rusya Federasyonunu, sonra ise 2008 yılına kadar Kırgızistan Cumhuriyetini büyükelçi olarak temsil etti. Böbrek yetmezliği teşhisiyle tedavi için gittiği Almanya'da komaya girdi.10 Haziran 2008 tarihinde Nürnberg'de hayatını yitirdi.



Sovyetler’in ve Kırgızistan’ın en önemli yazarlarından biri olan Cengiz Aytmatov’un ünlü romanı Beyaz Gemi; bir çocuğun anlatılan masal doğrultusunda hayal – gerçek karışık hayatı, anne ve babasının ayrı oluşu, çevresindeki insanlar – dedesi hariç – bir sevgi görmemesi ve beklenmedik sonuyla ilgi çekici bir romandır. Kırgız yaylalarındaki zor hayat şartları bu eserde bir çocuğun gözünden anlatılmakta. İslâmiyet öncesi Türk destanlarının etkisi görülmektedir bu romanda.

Karakterler


Çocuk: Kısa boylu, ince boyunlu, kepçe kulaklı yedi, sekiz yaşlarında bir çocuk. Babası ve annesi ayrılmış dedesinin yanında yaşar. Arkadaşı olmadığı için çevresindeki nesneler ile konuşup dertleşir. Onu koruyan ve sevende sadece dedesidir. İç dünyasında mutsuz fakat hayalleri ve dedesinden dinlediği masallar ile mutlu olur. Masumiyet ve iyiliğin sembolüdür.


Kıvrak Mümin: Çocuğun dedesidir. Az sakallı, kısa boylu çevik bir ihtiyar. Ailesinin iyiliği için sıkıntılar karşısında sabretmeyi ve sessiz kalmayı bilir. Torununu çok sever. İyi ve dürüst biridir. Soylarının boynuzlu maral anadan geldiğine inanır.


Bekey Hala: Mümin dedenin kızı, Orozkul'un eşi, çocuğun halası. Çocuğu olmadığı için kocası sürekli döver. Kocasının hakaretlerine ve dövmelerine katlanır ama babasının bu duruma ses çıkarmamasından dolayı babasına ve kaderine lanet eder.


Gülcemal: Seyidahmet'in karısı.


Nine: Çocuğun üvey ninesi, Mümin dedenim ikinci eşi. On beş çocuğunu kaybetmiş oğlu da savaşta ölmüştür. Kocası kar altında kalıp öldükten sonra Mümin ile evlenir. Çocuğu ve eşini pek sevmez.


Orozkul: Mümin dedenin damadı. Ormanda korucu başı olarak çalışır. Etraftaki insanlara rüşvet karşılığı tomruk verir. Kendisinden başkasını düşünmez. İçki içip eşini çocuğu olmadığı için sürekli döver. Kayınpederine de kötü davranır saygı duymaz. İçki içip sık sık eğlencelere katılır.


İlginç Noktalar:


Roman Kırgızistan’da geçiyor. Küçük bir çocuğun, zor şartlarda yaşayan insanların, sıradan hayatları anlatılmakta. Küçük çocuğun çevresindeki kişiler sevgi bakımından fakirdi. Dedesi haricinde onu seven pek yoktu. Dedesi köye gelen çerçiden ona çanta ve dürbün alır. Çocuk buna çok sevinir. Yüksekçe bir yere çıkıp dürbünle etrafa bakar. Isık Gölü’nü seyrederken o Beyaz Gemi’yi görür.


Mümin şehre patates satmak için gittiğinde kızının yanına gider. Küçük çocuğun annesidir bu. Annesi ile babası ayrılmış; ikisi de farklı kişilerle evlenmişlerdi. Kadın, durumu düzelince çocuğu yanına alacağını söyler hüzünle. Çocuğun babası da Isık Gölü’ndeki o beyaz gemide çalışmaktadır. Mümin eve gelip olanları karısına anlatırken çocuk bunları duyar, beyaz gemiye daha da dikkatli bakar o günden sonra; babası oradadır zira.


Mümin dede, çocuklarının mutlu olamamasının acısını yaşar içinde. Bir kızı şehirde kötü bir hayata katlanmak mecburiyetinde kalırken, diğeri çocuğu olmadığı için mütemadiyen sarhoş olan eşinden dayak yer.


Çocuk Maral Ana masalını düşünür. Kendi kendine anlatır. Bu masal bozkurt destanına benzer. Soyları kurutulan biri kız biri erkek iki çocuk nehre atılacağı sırada maral (geyik) gelir ve çocukları nehre atmamasını kendisine vermesini söyler. Topal Çopur nine, geyiğin sözüne itimat eder. Çocukları Maral Ana büyütür, çocukları olur; çoğalırlar. Ölenlerinin mezar başlarına geyik boynuzu takarlar ki Maral Ana soyundan geldikleri anlaşılsın diye.


Orozkul, Seyidahmet, Mümin dedenin aralarında birçok olaylar silsilesi olur. Mümin dede, istemese de Orozkul onu işe tekrar alsın diye ormandaki geyiklerden birini avlar. Küçük çocuk geyik avlanıp yendiğini görünce hayalleri yıkılır. Maral anaya o kadar da dua etmiştir. Balık adam olup dereden Isık Gölü’ne dek yüzmek ister, dereye bırakır kendini. Fakat Maral Ana’ya ettiği duaların böyle kabul edilmediğini anlar.


Detaylı Özet


Karavul dağının eteklerindeki San-Taş vadisinde orman koruculuğu yapan üç ailenin tek erkek çocuğu idi. Yedisini bitirip sekizine giriyordu. Onun iki masalı vardı, birini dedesi anlatmıştı biride kendisinindi


Sıcak yaz günlerinde dedesinin derenin önüne taşla engel koyarak yaptığı küçük gölde oynarken görmüştü toz bulutunu. Dağın yamaçlarına çok az araba geldiği için gelen arabanın maşin mağaza(satış yapan gezici otomobil) olduğunu anlamış acele ile elbiselerini giyinip evlere doğru koşmaya başlar. Çünkü herkese haber vermeliydi. Zaten üç ev vardı. Çocuk o kadar heyecanlıydı ki herkesin zilini çalıp avazı çıktığı kadar meşin-mağaza geldi diye bağırıyordu. Kadınlardan biri üvey ninesi, biri halası (gerçekte teyzesi idi ama yöresel olarak teyzeye hala deniliyordu), biride işçi Seyit Ahmet'in karısı Gülcemal idi. Kadınlar arabanın başına üşüşürler ancak çok bir şey almazlar. Sadece Bekey halası kocasına çocuğu olmadığı için içip kendisini dövdüğü halde bir şişe votka alır. Fazla satış yapamayan tüccar bu duruma üzülür ve çocuğa şeker vererek ürünlerini toplar. Tüccarın tam gideceği zaman çocuğun dedesi kıvrak Mümin gelir. Tüccarla biraz konuştuktan sonra torununun üzgün halini görünce dayanamaz ve okul çağı da geldiği için ona çanta alır. Çocuk çok sevinir ve çantasını herkese gösterir. Önce oradaki kadınlara sonra ot biçmekte olan Seydahmet'e gösterir fakat çocuk ruhundan anlamadığı için onu tersler. Seydahmet'in yanından çantası ile konuşarak ayrılır. Yolda Orozkul eniştesi ile karşılaşır. Orozkul bir davetten geliyordu ve atının üzerinde çok sarhoştur. Bir anda atının önüne çocuk çıkınca at tırsar ve bunun için çocuğa kızar. Çocuk çantayı söylese bile bir şey değişmez basıp gider. Ancak kendi çocuğu olmadığı için bir kenara çekilip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.


Çocuk çantasını ve dedesinin verdiği dürbünü yanına alarak Karavul dağının yamacına çıkar. Hemen hemen her gün çıktığı dağdan Isık-Gölünü seyreder. Önce dürbünle kayalara, ağaçlara ve kendi evlerine bakar. Dürbün her şeyi o kadar çok yakınlaştırır ki evlerinin avlusunda ki ninesinin entarisini buzağının yemeğe çalıştığını görür. Onu bağlamayı unutmuştur. Ninesi dışarı çıkınca gördüğü manzaradan kıyametleri koparır. Sonra Bekey halası ve Gülcemal çıkar ninesini sakinleştirmek için. Ama başaramazlar. Kadın dövüne dövüne bağırıyordur. Çocuklarını kaybetmesinden ve kocasını kar altında kalıp ölmesinden isyan ederek ağlıyordu. Kendi ailesi dağılınca kıvrak Mümin ile evlenmiş bu durumdan da şikâyet ediyordu. Çocuk bunları dürbünle seyrederken kendisini hiç sevmeyen ninesinin yanına nasıl döneceğini bilemez. Bu korku esnasında dürbününü Isık-Gölene çevirince görmüştü Beyaz gemiyi. Kocaman bir gemi idi o, durmadan gelir geçerdi. Gemiyi her gördüğünde kalbi duracak gibi çarpıyordu. Bir gün balık adam olup geminin yanına gitmek sonrada gemiye çıkıp tekrar insan olmak istiyordu.


Dedesi yetiştirdiği patatesleri satmak için şehre gidip bir hafta kaldığı zaman orada kızını yani çocuğun annesiyle karşılaşmıştı. Annesi babasından ayrıldıktan sonra yeniden evlenmiş bir çocuğu olmuş ve bir fabrikada çalışıyormuş. Bir apartmanın küçük bir odasında yaşıyormuş. Durumunu düzeltip oğlunu tekrar yanına alacakmış. Bunları babasına anlatırken de kız hıçhıra hıçkıra ağlıyordu. Çocuğun babası da tekrar evlenmiş ve iki çocuğu olmuştu. Babası da bu beyaz gemide çalışıyormuş. Babası seferden dönünce karısı ve çocukları onu karşılamak için hep rıhtımda beklerlermiş. Dedesi şehirden gelip karısına anlatırken duyar bütün bunları. O günden sonra çocuk beyaz gemiyi seyredip babasına kavuşacağı günün düşlerini kurar. Ona köyde neler olduğunu, dedesinin ne kadar iyi biri olduğunu, uzun kış gecelerinde tek arkadaşının dedesinin anlattığı masallar olduğunu, ağaçlar, kuşlar, otlar, hayvanlar ve kayalar ile nasıl konuştuğunu başka arkadaşı olmadığını anlatmak ister. Özellikle çok kar yağdığı için kimselerin gelip gitmediğini ancak bahar geldiğinde ormana çıkan göçerlerin çayırlıkta bir gece konakladıklarında onların çocukları ile oynadığını ve bundan çok mutlu olduğunu anlatmak ister. Çocuk elinde dürbünle gemiye bakar. Gemi gittikçe uzaklaşır, sonra gözden kaybolur.


Artık eve dönme zamanı gelir ancak eve nasıl döneceğini bilemez. Ninesinin entarisi yüzünden kızacağını hatta tokat atacağını düşünür. Bunları çantası ve dürbünü ile konuşurken aklından geçirir. Bunlara katlanırım der ama dürbününü yere çarpıp kırmasından korktuğu için dama saklamaya karar verir. Çocuk eve geldiğinde evde kimsecikler yoktur. Dedesi ve ninesi halasının evine gitmiştir. Çünkü Orozkul eve sarhoş gelmiş ve karısı Bekey halayı dövmüştü. Orozkul çocuğu olmamasının suçunu karısına buluyor sarhoş olunca da Bekey halayı dövüyordu. Dede bu duruma ses çıkarmıyor, kavga bittikten sonra karısı ile gelip onları barıştırıyorlardı. Yine öyle olmuş Orozkul karısını dövmüş Mümin dede de evin bir köşesinde sessizce bekliyor belki de için için ağlıyordu. Bir oğlunu savaşta kaybetmiş, kızının biri de torununu kucağına verip şehirde kalabalık bir aile ile daracık bir yerde yaşıyordu. Yanında ki kızı ise çocuğu olmadığı için sürekli dayak yiyordur. Bu sıkıntılar karşısında ölmek geçer aklından.


Çocuk evin sesiz durumu görünce lambayı yakmadan köşeye sessizce oturup kalır. Vakit geç olunca yatmaya hazırlanır. Yatağına girince çantayı başucuna koyar. Sonra dedesinin anlattığı boynuzlu maral ana masalını kendisi yaşıyor gibi anlatmaya başlar.


Çok eskiden enesay (anasu) nehrinin yanında Kırgız kabilesi yaşarmış. Bu kabile ve başka kabileler sürekli birbirleri ile savaşırlarmış. O sıralarda tuhaf bir kuş çıkmış ve insan sesiyle büyük felaket geliyor diye bağırırmış. Bir gün o felaket gelmiş çatmış. Uzun yılar Kırgızları yöneten Batır Kulçe ölmüş. Kırgızlar enesay nehrinin kenarında tören yaparken başka bir kabile ansızın saldırmış ve herkesi öldürmüş. Yalnız bir kız ve bir erkek çocuk ormanda herkesten gizli oynuyormuş. Geri döndüklerinde canlı kimsenin kalmadığını görürler. Bir toz bulutu bırakıp giden düşmanların peşine takılıp girmişler. Düşman köyüne varınca liderleri, Topal Çopur nineyi çağırıp çocukları enesay nehrine atmasını emreder. Kadın çaresiz emri yerine getirmek için nehrin yanına gider. Ağıtlar yakarak çocukları nehre atacağı zaman büyük beyaz memeleri süt dolu maral(geyik) gelir. İnsan sesiyle Topal Çopur nineyle konuşur. Onları nehre atmamasını kendine vermesini ister. Kendi ikiz yavrularının insanların öldürdüğünü ve çocuklara annelik yapacağını ve onları çok uzaklara götüreceğini söyler. Topal Çopur bunu kabul eder ve çocukları maral anaya verir. Maral ana üç gün yürüyerek çocuklar ile Isık-Gölün yanına getirir. Çocuklar burada büyür ve evlenirler. Bir oğulları olur. Maral ana yanlarına gelir ve yedi kız yedi erkeklerinin olacağını müjdeler. Sonra çocukları büyür ve Kıpçaklardan biri ile evlenir. Soylarına soy boylarına boy katarlar. Çok hayvanları olur. Topraklar eker zengin olurlar. O sengin büyüklerden biri ölünce oğulları günler süren ziyafetler verir. Babalarının mezarına geyik boynuzu takıp geyikli maral ana soyundan olduğunun belli olmasını isterler. Bunun için bir avcı çıkarıp geyik avlarlar. Boynuzunu mezar başına koyarlar. Ulu bilgeleri bu işe kızsa da kar etmez. Zengin adamın çocukları onu kovar. Sonra zamanla herkes cenazeleri olunca bir geyiğin boynuzunu mezar başına koymak için geyik avlar. Bu avlar sonucunda ormanda geyik sayısı iyice azalır. Geri kalan geyikleri de maral ana alarak çok uzaklara gider. İşte boynuzlu maral ana masalı budur.


Yaz geçmiş güz gelmiş dağlara kar inmeye, dağlardaki göçerler de düzlüklere inmeye başlamıştı. Dağlarda koruculardan başka kimse kalmamıştı. Orozkul'un kaldığı yaz davetlerindeki kuzu çevirmeler, kımız ve votka içmeler, eğlenceler bitmişti. Şimdi verdiği sözleri tutma zamanı gelmişti. Çünkü kendilerine çam ve tomruk lazım olan insanlar o kütüklerin hatırına veriyorlardı bu davetleri. Şimdi sıra Orozkul'da idi. Eğer sözünü tutmazsa orman idaresine şikâyet ederler ve sonu da çok kötü olurdu. Çünkü daha önce akrabalarından biri verdiği sözü tutmayan Orozkul'u şikâyet etmiş

Orozkul kendini zor kurtarmıştı.


Seydahmet patatesleri satmak için şehre gitmiş o yüzden Mümin dede ile Orozkul tomruğu dağdan indirip söz verdikleri yere götürmeye çalışıyordu. Kütük sürekli kayıyor Orozkul atla önden çekiyordu. Bir ara yokuştan yuvarlanan kütük Orozkul ve atını da yuvarlayarak yamaçtaki ağaçlara takılır. İşte o anda Mümin dede üç tane maral görür. Çocuklar gibi sevinir. Boynuzlu maral ananın kendilerini affettiğini ve geri geldiklerini düşünüyordu. Bunu Orozkul'a söyleyince Orozkul geyikleri umursamayıp ihtiyarı azarlar. Ancak azarlamasına alışık olan ihtiyar pek umursamaz. Vakit ilerleyince, torunu okula başladığı için sabah atla götürüp çıkışta yine atla alan Mümin dede huzursuzlaşmaya başlar. Orozkul'a çocuğu alacağı için gitmesi gerektiğini söyleyince Orozkul tekrar azarlar ve işi bitirmeden bir yere gidemeyeceğini, maaşını ödediğinden dolayı emrini dinlemesi gerektiğini, zaten kısır olan kızına sabrettiğini söyleyerek aşağılar. İhtiyar mecbur sabreder. Vakit iyice ilerler. Çocuk okuldan çıkmış ve dedesini bekler. İhtiyarın aklıda çocuktadır. Ata bağladıkları kütük tekrar dereden geçerken kayalara sıkışır. Mümin artık dayanamaz bırakıp gitmek ister. Orozkul çizmeyle kayınpederine vurur. Ağzı kanayan ihtiyar umursamaz eve gider ve Orozkul'un atını alıp çocuğun yanına gitmek için yola çıkar. Yolda bayan öğretmen ve çocukla karşılaşır. Öğretmen ihtiyara kızar. Çocuk ağlamaktadır. Beraber gelirken hiç konuşmayan çocuğa maralları gördüğünü söyler. Çocuk çok heyecanlanıp onları görmek istediğini söyler. Ancak ihtiyar önce eve gitmeliyiz sonra der. Mümin işi bırakıp gidince Orozkul da eve dönmüş ve içki içip karısını evden kovmuştu.


Torunu ile eve varan ihtiyar bunları öğrenince Orozkul'un yanına gider. Orozkul ihtiyara, kendisini işten kovduğunu istediği yere gidebileceğini söyler. İhtiyar iyice çöker. Çocuk dedesinin halini görünce çok üzülür ve ağlamak için dere kenarına gider. Hıçkıa hıçkıra ağlarken dere kenarında su içmekte olan üç maral görür. Marallarda çocuğu görürler ve sularını içip ormana giderler. Çocuk büyük bir heyecanla eve gidip dedesine müjdeyi verir ancak bitmiş bir halde köşede oturan dedesi çocuğu duymaz bile.


Akşam olmuş evin içinde ve dışında bağrışmalar devam ediyordu. Çocuk biraz üşütmüş başı da ağrıdığı için de bir şeyler yedikten sonra yatmıştı. Dedesinin ve halasının durumuna üzüldüğü için yattığı yerde dua ediyordu. Maral anadan halasına bir beşik getirmesini ve Orozkul eniştesinin dedesini ve halasını üzmemesini istiyordu. Daha öncede dua etmişti maral anaya. Bir güz mevsiminde ot getirmek için yaylaya çıkan kamyonlar aniden bastıran tipi yüzünden evlerine sığınıp misafir olmuşlardı. Ondan fazla kamyon şoförü evlerinde kalmışlardı. Sabah dedesi beş koyunundan birini maral anaya kurban edip misafirlere yedirmişti. Sonra hep beraber gidip kamyonlarının çıkarmışlardı. Çocuk maral anaya dua etmiş ve maral ananında önceden gidip yolu açtığına inanmıştı. Onun için yine dua ediyordu. Belki maral ana bir beşik getirirde hayatları çok güzel olurdu. Çocuk bunları düşünürken dışarıdan bir motor sesi gelir. Orozkul'un söz verdiği kişiler tomruğu almaya gelmiştir. Kamyonla beraber Seydahmet'de gelmiştir. Dedesi ve ninesi de dışarı çıkmış gelenlere Orozkul'un biraz rahatsız olduğunu geceyi geçirip sabah tomruğu alabileceklerini söylerler.


Mümin dede uyanınca hemen torunun yanına gider. Ateşine ve boğazına bakar. Biraz dinlenmesini söyleyince çocuk okula gideceğini, biraz geç kalınca öğretmeninin kızdığını söyler. Dedesi okula gideceğini ve öğretmenine durumunu anlatacağını merak etmememsini söyleyince karısına da sıcak süt içirmesini söyler. Karısı sıcak sütü içirince çocuk ninesine minnet duyar.


Orozkul uyanmış ancak akşam çok içtiği için ayılamamıştır. Adamlarla birlikte tomruğu çıkarmak için yola koyulurlar. Mümin ve karısı da gelir. Çünkü karısı Mümin'e alttan almasını, Orozkul'dan af dilemesini, işsiz kalmamak için ne gerekiyorsa yapmasını ister. Mümün ve karısının geldiklerini gören Orozkul içinden kin beslemekte, onlara kan kusturacağını düşünmektedir. Ancak yanlarında yabancı adamlar olduğundan kimse bir şey söylemez. Çayın yanına vardıklarında geyikleri görürler. İçlerinden biri geyiği avlamayı teklif eder. Mümin dede karşı çıkınca herkes susar. Tomruk çıkarılır kamyona yüklenir. Daha sonra Mümün dede Orozkul'a yaranmak için Seydahmet ile birlikte maralı avlamaya giderler. Seydahmet sarhoş olduğundan maralı Mümin'in avlamasını söyler. Mümin dede kızı ve torunu için maral anadan af dileyip geyiği avlar.


Akşam olunca Bekey hala en güzel elbisesini giyip Orozkul'a hizmet eder. Gülcemal ve nine aralarını düzeltmeleri için yardımcı olurlar. Geyik parçalanır büyük bir ateş yakılır. Bir yandan etler pişerken biryandan hem yiyip hem votka içerler. Mümin dede'de içer ve etten yer. İçinde sıkıntı ve ağırlık hissetse de kendinden istenilenleri yapar.


Çocuk içerde yatarken dışarıda sesler ve gürültüler duyunca merak edip dışarı çıkar. Ocak başında dedesini görünce konuşmaya çalışır fakat dedesi cevap vermez. Et parçalayan Orozkul'un yanına gidince geyik kafasını görür. Dedesinin inanarak anlattığı maral ananın kesik kafasını görünce olduğu yerde kala kalır kımıldayamaz. Etrafında olanları gören çocuğun midesi bulanır başı döner. Kimseye sesini duyuramayacağını bilen çocuk koşarak uzaklaşmak, balık adam olup dereden Isık-Gölene kadar gitmek ister. Bu düşüncelerle dereye gider. Çayın sularına kendini bırakır. Ancak hiçbir zaman kendisinin balık adam olamayacağını, Isık-Göle varamayacağını, maral ananın ona yardım edemeyeceğini öğrenemeyecektir.


Çıkabilecek Sorular:


1. Küçük çocuk Isık Gölü’ne dürbünüyle neden dikkatli bakar?

2. Orozkul, karısını yani Mümin dedenin kızını neden sürekli döver?

3. Mümin dedenin anlattığı masala göre soylarının başlangıcı nereden gelir?

4. Beyaz Gemi küçük çocuk için ne ifade etmektedir?

5. Küçük çocuk yılın belli bir döneminde sadece kimlerin çocuklarıyla oynayabilir?

 
 
 

Comments


Featured Review
Tag Cloud

Copyright @ 2017 - Ozetdunyasi.com Bütün Hakları Saklıdır.

  • Grey Facebook Icon
  • Grey Twitter Icon
  • Grey Google+ Icon
bottom of page