top of page
Ara

ÇALIKUŞU

  • Yazarın fotoğrafı: Admin
    Admin
  • 19 May 2017
  • 18 dakikada okunur

İçerik -Giriş


Reşat Nuri Güntekin 1889'da İstanbul’un Üsküdar ilçesinde dünyaya geldi. Çocukluk yıllarında okuduğu Fatma Aliye Hanım’ın Udi isimli romanı hayatına iz bırakıp, sanata heveslendiren eserleri arasına girdi. İzmir'deki Frerler okulunda bir süre öğrenim gördükten sonra İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde öğrenim gördü. Yüksek öğrenimini Darülfünun Edebiyat Şubesi'nde 1912'de tamamladı. 1927'ye kadar çeşitli okullarda Fransızca ve Türkçe öğretmeni ve müdür olarak görev yaptı. Öğretmenlik mesleğinin yanı sıra edebiyatla uğraşan Reşat Nuri, hikâye ve tiyatro yazma hevesi duyar. Daha sonra tiyatro edebiyatını benimseyerek bir tiyatro yazarı olmak için uğraşır. Romanlar yazan, tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayınlayan sanatçı “Çalıkuşu” adlı romanının 1922’de Vakit Gazetesi'nde tefrika edilmesiyle şöhrete kavuşur. Güntekin, 1931'de maarif müfettişi oldu ve bu arada Dil Heyeti'yle birlikte bazı çalışmalarda bulundu. Anadolu’yu baştanbaşa dolaşmasına neden olan müfettişlik görevi sayesinde ülkenin gerçeklerini yakından görme ve tanıma imkânı buldu. Eserlerinde Anadolu'daki yaşamı ve toplumsal sorunları ele almış; insanı insan-çevre ilişkisi içinde yansıtmıştır. 1939'da ise Çanakkale milletvekili olarak TBMM'de bulundu. 1950'de Birleşmiş Milletler Eğitim Örgütü (UNESCO) Türkiye temsilciliği ve öğrenci müfettişliği görevleriyle Paris'e gitti. Paris kültür ataşeliği yaptı. Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı'nda önemli bir yeri olan Çalıkuşu, Yeşil, Gece ve Anadolu Notları gibi eserlere imza atmış roman, öykü ve oyun yazarıdır. Güntekin'e akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavisi için Londra'ya gitti ve orada, 7 Aralık 1956'da hastalığına yenik düşerek öldü.


Reşat Nuri bu eserinde sade bir dil kullanmıştır diğer eserlerinin çoğunda olduğu gibi. Yine Peyami Safa romanlarından fırlayıp gelen bir hastalık tufanıyla herkes hastalanır ve ölür. Sadece başkahramanlar kalır. Feride karakteri ilk bölümde Çalıkuşu, ikinci bölümde İpek Böceği, üçüncü bölümde ise Gülbeşeker lakaplarını almıştır. Anadolu’da onur mücadelesi içinde olan Feride, yapılan dedikodularla hayatındaki sakinliği kaybeder. Aldatılmak, sefalet, sevdiklerinin acısı, yalnızlık, çaresizlik içinde 5 sene geçiren Feride; sonunda İstanbul’a dönerek saadete kavuşur.


Karakterler


Feride: Annesini ve babasını küçük yaşta kaybeder. Ele avuca sığmayan ve hareketli yapısı nedeni ile kendisine Çalıkuşu ismi verilir. Sonucunu düşünmeden kararlar vermesi onu zor durumlarda bıraksa da bütün sıkıntıların üstesinden gelebilecek kadar güçlü bir karakterdir. Duygularını iç dünyasında yaşayan, neşeli görünen, fedakâr, düşünceli, saf ve temiz, namuslu bir kızdır.


Kamran: Feride'nin sevdiği ve evlenmek istediği tek kişi. Feride'nin teyzesinin oğludur. Feride'nin tam zıt karakteri, ince narin yapısı, sarışın, yakışıklı, mavi gözlü, narinliği itibari ile bir kız gibi yetiştirilmiş zengin bir ailenin çocuğu olduğundan her istediği yapılmış birazcıkta şımartılmış. Ancak Feride'yi çok seven içli bir karakterdir. Çapkınlığı yüzünden Feride'yi belli bir dönem kaybeder.


Dr. Hayrullah: Sürekli okuyan araştıran, bilgili, görgülü insan sarrafı olmuş, kendini insanlığa adamış cehaletin karanlığından ve bağnazlığından kendini ve yaşantısını kurtarmış bir doktordur. Kendi doğrularına ve inancına göre yaşadığından dolayı çevresinde ki insanların gayri ahlaki düşüncelerine zerre kadar ehemmiyet vermez. İftiraların Feride'yi rahatsız etmemesi için onunla evlenmiş fakat onu bir baba gibi sahiplenmiştir.


Müjgan: Feride'nin Teyzekızı. Feride'ye zıt bir karakterdir. Uslu, ağır başlı ne dediğini, ne istediğini bilen, sonunu düşünmeden hareket etmeyen, sır saklamasını bilen, Feride'ye hem bir abla hem bir arkadaştır. Feride'nin sırrını paylaşması ile ona annelik yapmıştır. Feride'ye göre biraz çirkin sayılan Müjgan her zaman doğruları dost doğru söyler. Feride'nin iyiliği için her şeyi yapabilir.


İlginç Noktalar


Eser, herkesin kendinden bir şeyler bulduğu, çok değişik kimselere hitap ettiği için okur kitlesi geniş bir romandır. Genel olarak bu roman, ilk gençlik yıllarında karşılaşıp kaybettiği sevginin yerini doldurmak için kendini Anadolu ve Anadolu insanına adayan sağlam, güçlü, yardımsever, ülkücü bir genç kızın hikâyesidir.


Eserin gerçekçiliği ile ilgili olarak esas vakanın hayali olduğu fakat ikinci derecedeki olay ve tiplerin gerçek hayattan alındığı söylenebilir. Özellikle roman kahramanı Feride’nin, asıl sebep ne olursa olsun, İstanbul’dan Anadolu’ya kaçması olayı, bir milli uyanış ve şahlanış duygusu içinde bulunan Kurtuluş Savaşı yılları okuyucusunu etkiler. Eser, gönüllerde yatan Anadolu ve yurt sevgisini daha da kabartmıştır.


Çalıkuşu’nun hiçbir köy ve kasaba ayırmadan Bursa, İzmir, Kuşadası gibi daha sonraları Yunanlılar tarafından işgal edilen yerlerde dolaşmış olması da dikkati çeker. Yazar gençliğin ülkücü dünyası içinden çıkardığı güzel, zeki, iffetli, kültürlü bir İstanbul kızını cana yakın, hırslı ve azimli hareketleriyle anlatıyor. Kahraman hem romantik bir sevgili hem de halkı seven bir öğretmen sıfatıyla Anadolu’da köy köy kasaba kasaba dolaştırmıştır. Böylece yıllarca edebiyatta ihmal edilen Anadolu romancılar için ilham kaynağı olmuştur. Artık taşra ve İstanbul, Feride’nin şahsında bir bütün olup kaynaşıyor.


Çalıkuşu’nda çok yoğun bir yurt ve insan sevgisi ile birlikte cıvıl cıvıl bir yaşam sevinci tütmektedir. Çünkü gerçek eğitim hayat içindir.


Eserde üzerinde durulacak bir diğer önemli husus da öğretmenliği, Anadolu’yu ve Anadolu insanını seven ülkücü ve inançlı bir gençliğin yetişmesine hizmet etmesidir.


Detaylı Özet


12 yaşlarında dördüncü sokakta otururken öğretmeni Sör Aleksi’nin “Hayatınızdaki ilk hatıraları yazın, Sizin için iyi bir hayat temini olur. Bakalım neler yazacaksınız” dedikten sonra eline kalemi alıp sadece oynamış ve kemirmiştir. Tek satır yazamayan Feride aradan yıllar geçtikten sonra bir otel odasında sırf uzun geceyi bitirmek için yazmaya başlar. Hayalen geçmişine dönüp hatırında kalan ve hayatını etkileyen hatıraları yazıya dökmeye başlar.


Babası Nizamettin Bey Musul’da görev yaparken Feride iki buçuk yaşındadır. Annesinin çok hasta olması ve havalarında fazlaca sıcak olması nedeni ile Nizamettin Bey Feride ve annesini bir köye götürür. Orada Fatma isminde bir kadın vardır. Fatma hanımın çocuğu yeni öldüğünden Feride'ye sütanneliği yapar. Birkaç yıl böyle geçer. Feride Fatma'ya tam alıştığı sırada Fatma evlenir. Başka köye gider. Feride buna çok üzülür. Hayatındaki ilk boşluktur.

Dadısının acısını aylar sonra eve gelen Hüseyin ile unutur. Attan düşerek sakatlanan Hüseyin, babasının emir eri olarak gelir. Kendinden affedilmez bir vefasızlıkla Fatma'yı unutmuş bütün sevgisini Hüseyin’e vermiştir. Hüseyin'le çok iyi anlaşır ve eğlenirler. Hüseyin’le de arkadaşlığı iki sene sürer.


Babası Nizamettin Bey süvari binbaşısıdır. Annesi ile evlenince önce Diyarbakır, Musul, Hanık, Bağdat, Halep dolaşmış durmuş. Annesi çok güzel olmasına karşın sıhhat yönünden pek zayıfmış. Annesinin hastalığı artınca babası İstanbul’a gitmek için yola çıkmış, Ancak Beyrut’ta vefat etmiştir. Annesi öldüğünde altı yaşında olan Feride Hüseyin’le beraber İstanbul’a gelir.


İstanbul’da büyükannesinin yanına gelir. Büyükanne büyük havuzlu bir yalıda oturmaktadır. Teyzeleri ve büyükanne Feride'yi büyük bir şamatayla karşılar. O gece odasında kalan Feride gece uyanır ve Hüseyin’in kaldığı barakaya gidip son geceyi onunla geçirmek ister. Sanki ertesi günü yalıdan ayrılacağını anlamıştır. Sabah erken uyanan büyükanne Feride'yi yatağında göremeyince ortalığı ayağa kaldırır. Her tarafı arar son anda Hüseyin’in yanında bulur. O gün Feride ve Hüseyin ayrılacaktır. Kara bıyıklı Hüseyin kapıya çökmüş ağlamakta Feride herkese yalvarmaktadır.


Hüseyin gittikten sonra eve sürekli akrabalar ve çocukları gelir, onlarla oynar vakit geçirirdi. Hüseyin’i çabuk unutmuş Türkçeyi öğrenmeye başlamıştı. Evde kimse öksüz bir çocuğa kötü davranamadığı için Feride çok şımarmıştı, yaramaz olmuştu. Büyükannesini canından bezdirecek hale gelmişti. Akraba çocuklarına çok kötü davranıyor, sevmeyi, sevdiğine iyi davranmayı bilmiyordu. Nihayet büyükannesini kaybettiğinde dokuz yaşındaydı. Büyükannesi öldüğünde babası da İstanbul’da idi görev yeri balkanlara çıkmıştı. Babası Feride'yi teyzelerinin yanında besleme olmaması için onu Sör mektebine verir. Feride’nin 10 yıl geçireceği yeni hayatı taş duvarlarla kapalı panjurlar arasında Sör Mektebi idi. Bu okulda da rahat durmuyor sürekli yaramazlık yapıyordu. Bir gün okul bahçesinde kuru ağacın dalları arasında dolaşırken onu gören muallim bu insan değil olsa olsa bir Çalıkuşu diyerek isim takmış artık herkes Feride'yi unutmuş akrabaları arasında bile Çalıkuşu diye anılmıştır.


Çalıkuşu etrafındaki insanların ve öğretmenlerin zayıf damarını bulur. Onu kendine eğlence yapardı. Hatta bazen çok ileri gittiği olurdu. Öğretmenlerin korkudan bayıldığı anlar bile olmuştur. Bu günlerin içinde babasının ölüm haberini alan Çalıkuşu büyük bir soğukkanlılıkla karşılamış teyzelerinin ısrarına rağmen sınavlarım var diyerek gitmemiş ertesi gün yine eski Çalıkuşu olmuştur.

Katolik Sör Mektebinde günler hızla geçer. Katolik kızları on üç, on dört yaşına gelince süslenir, Hz.İsa ile nikah kıyar. Sonra yaz tatiline çıkınca başka erkeklerle, İsa’yı aldatmaya başlar, sözde İsa’nın ve Meryem’in resmi altında aldattıkları erkeklerin resim ve mektuplarını saklarlar. Bahçede ikili üçlü gruplar halinde dolaşıp birbirilerine anlatırlardı. Feride ise yalnız onları seyrederdi.


Çalıkuşu baharın son zamanlarında papatya tortusunu çok sever, 15 gün tatil olan okuldan Kozyatağında ki teyzesinin yanına giderdi. Teyzesinin kızlarına rağmen gönlünce dolaşır eğlenir kiraz yerdi. Teyzesinin bir kızı ve kız gibi yetiştirilmiş Kamran isminde kendisinden yaşça büyük olan kuzenleri vardı. Onlarla da pek anlaşamazdı. Yirmili yaşlarda olan Kamran’a uzaktan aşık olmuş ama bunu kendisine dahi itiraf edemiyordu. Bir gün Kamran’ı bir kadınla birlikte görünce ses çıkartmış ve kadını uzaklaştırmıştır. Kamran’da kimseye söylemesin diye Çalıkuşuna hediyeler alıyor okuluna ziyarette bulunuyordu. Çalıkuşu okul arkadaşlarından Mişel’e Kamran’la sevgili olduğunu söyler Mişel buna hem çok şaşırır hem de çok sevinir.


Kamran okula gelmelerini sıklaştırmış Çalıkuşunun arkadaşları da sevgili olduklarına artık iyice inanmaya başlamışlardır. Bir gün yine Kamran elinde iki kutu ile gelmiş birinde çocuk romanları ve birinde kurabiyeler ve şekerlemeler getirmiştir. Çalıkuşu Kamran’ın kız arkadaşının yakınlarda bir yere taşındığını aslında onu görmek için geldiğini geçerken de yanına uğradığını düşünür. Çünkü Kamran her seferinde gelme nedeni için bir bahane öne sürer. Sonra Kamran’ın kız arkadaşının bir mühendisle evlendiğini öğrenince çok sevinir. Çalıkuşu önce nefret ettiği Kamran’ı kıskanıyordur. Önce sırf arkadaşlarından uzaklaşmamak yalan söylemiş sonra Kamran’a aşık olmuştu.


Feride'nin bu yaz Tekirdağ'daki teyzesinden mektup alır ve yaz tatilini geçirmek için Ayşe teyzesinin yanına gider. Teyzesinin Müjgan isminde Feride’den birkaç yaş büyük ağırbaşlı, ne yaptığını bilen biraz çirkin kızı vardı. Çalıkuşu on beş yaşına girmiş tam deli bir yaştadır. Teyzesine gidince çok sıcak karşılanır. Kuzenlerinden en çok sevdiği Müjgan ile hemen kaynaşır. Evleri Deniz kenarında olduğundan Çalıkuşu ve Müjgan zamanlarını bağ, bahçe, deniz, kumsalda günlerini geçiriyorlardır. Çalıkuşu bir gün Müjgan’a kuzeni Kamran’ı sevdiğini söyler. Müjgan buna şaşırmaz. Bu konuşmasından birkaç gün sonra Kamran teyzemi özledim İstanbul'da sıkıldım diyerek Tekirdağ’a gelir. Çalıkuşu hem çok heyecanlanır, hem de çok kızar. Çalıkuşu Kamran’a misafir misafiri sevmez diyerek tavrını koyar. Ancak kalbide yeniden çıkacak gibidir. Eniştesi Kamran’ı sürekli gezdirir. Bağlara götürür yeni insanlarla tanıştırır. Ancak Kamran bu durumu pek sevmez ama sesini de çıkaramaz. Sadece Çalıkuşuna dert yanar. Bir gün Müjganla Çalıkuşu sahile giderken Kamran’da bir fırsatını bulur yanlarına gitmeye karar verir. Kamran’ın geldiğini gören Çalıkuşu hızla yanlarından uzaklaşır. Müjgan ve Kamran peşinden gider. Bu arada Müjgan herşeyi anlatır. Feride'nin onu ne kadar çok sevdiğini söyler ve Kamran'da boş değildir. Sonuçta uzun bir kovalamaca dan sonra eve dönerler. Bu arada Kamran kendisinin sadece onun için Tekirdağ’a geldiğini onunla evlenmek istediğini buna evet demesini ister. Çalıkuşu bayılıp yere düşer. Teyzesinin kucağında uyanır. Teyzesi olup bitenleri anlayınca hep beraber İstanbul’a dönerler. İstanbul'da ki Besime Teyzesi, yani Kamran’ın annesi Feride ile konuşur. Oğluyla evleneceğin den dolayı duyduğu mutluluğu anlatır. Nasihatler verir. Feride buna tam hazır olmadığını nişanlı kelimesini sevmediğini söyler. Teyzesi de dört yıl nişanlı kaldıktan, okulu bitirdikten sonra evleneceklerini söyleyip telkin eder.


Tatil bitmiş Feride okula başlamıştır. Kamran fırsat buldukça Feride’nin okuluna gidiyor, Feride'yi ziyaret ediyordu. Bu sık gelmelerin den çok rahatsız olan Feride Kamran’a çok soğuk ve uzak davranıyordur. Bunu her seferinde dile getiririr. Kamran ise nişanlı olduklarından daha sıcak ilgi bekliyordu. Bu gelişlerin birinde Feride çok sert davranınca Kamran okula uğramaz. Feride merak etse de Kamran çok kırılmıştır.


Kamran'ların evine sık giden doktorlardan birinin kızı Feride’nin okul arkadaşıdır. Arkadaşının yurtdışındaki amcasının Kamran'ı sefaret kâtibi olarak Madrid’e çağırdığını öğrenince hemen Kamran’ın yanına teyzem hasta olmuş diye bahane ederek okuldan izin alıp gider. Kamran'la konuşan Feride Kamran'ı ne kadar çok sevdiğini anlar. Çünkü yanındayken kalbi göğsünden çıkacak gibi olur. Kamran’ın yurt dışına dört yıllığına gitmesine müsaade eder. Müjgan bu duruma onay vermese de Feride nişanlısını desteklediği için aileden tebrikler alır ve Galata dan yolcu ederler.


Feride okulu bitirmiş diplomasını almıştır. Kamran ise amcası ile İstanbul'a dönmüş, Besime Teyzesi ve akrabaları da evde düğün hazırlıklarına başlamışlardır. Feride eve geldiğinde koşuşturmanın içine düşmüştür. Kamran Feride ile evin bahçesinde konuşmak için haber gönderir. Feride tam çıkacakken bir kadınla karşılaşır. Kadın Münevver isminde bir kadının arkadaşıdır. Feride'ye haber getirmiştir. Kamran İsviçre de tanıştığı bu kadınla sevgili olmuş, iki ay beraberlik yaşamış, hasta olup tedavi için gittiği İsviçre den iyileşip dönmüştür. Feride ile evleneceğini duyarsa tekrar hastalanacağını söyleyen arkadaşı Kamran’ın “Sarı Çiçeğim” dediği kıza yazdığı mektubu Feride'ye uzatır. Feride mektubu okur ve odasına çıkar. Beklemekten sıkılan Kamran Feride'nin odasına çıkınca masa üzerinde bir not bulur. Notda" Kamran Beyefendi Sarıçiçek romanını baştan sonra öğrendim ölünceye kadar görüşmek yok. Senden nefret ediyorum" yazar.


İkinci Kısım

Feride o geceyi sabah edememiş valizini toplayıp evden çıkmıştır. Her şeyi düşünmüş fakat kalacak yeri hesaba katmamıştır. Neyse ki Sahrayı-ceditte bulunan sütnine vardı. Bir geceyi onun yanında geçirdikten sonra Eyüp Sultanda oturan annesinin dadısı olan Gülmisal Kalfanın yanına gider. Gülmisal Kalfa Feride'nin teyzeleri ile kavgalı olduğundan onlarla görüşmüyor, buda Feride'nin işine geliyordu. Çünkü kimsenin kendisini bulmasını istemez. Feride'yi kapıda gören yaşlı kadın sanki ölen annesini görmüş gibi şaşırır ve çok sevinir. Çünkü Feride büyüdükçe annesine benziyordur. Sarılıp kucaklaştıktan sonra hasbıhal ederler. Her ne kadar dadısı yanlış yolda olduğunu söylese de Feride kararını vermişitir. Önce Kamran’ın annesine bir mektup yazar. Bundan sonraki hayatlarında kesinlikle görüşmek istemediğini bildirir; ancak Kamran’ın yaptığı hatayı söylemez. Kusuru kendi üzerine alır.

Feride bir Fransız mektebinden öğretmenlik diploması almıştır. Ancak bu diploma ülkede pek rağbet görmez defalarca eğitim müdürlüğüne gider ve bir ay sonra B. Şehirde kendisine coğrafya ve resim öğretmenliği görevi verilir. İlk harcırahını alan Feride dadısının yaşlı gözlerini ve kendisine son bir ayda çok yardımcı olan kâtip Şahap Efendiyi geride bırakarak vapura biner.

Feride şehre gidince bir otele yerleşir. Otelde bir ayağı aksak Hacı Kalfa karşılar. Bu hizmetli Feride'ye hem arkadaş olur hem yardımcı olur. Birde kapı komşusu vardır. Manastırlı üç çocuk annesi kocası bırakınca kendini sigaraya vermiş aşkını, kocasını unutamamış dertli bir kadın.


Sabah okuluna giden Feride okula kendisinden önce coğrafya ve resim öğretmeni atandığını görünce çok üzülür. Kendisininden önce atanan hocahanım Feridenin kendisi yerine atandığını öğrenince ortalığı ayağa kaldırır baygınlık geçirir. İstanbula dikelce yazılıp sonuç beklenir. Bu arada şehirde herkes herşeyi duyar. Küçük yerde dedikodu çabuk yayılır.


Feride bir gün Hacı Kalfanın evine misafir olur. Hacı kalfa Katolik bir ermenidir. İki çocuğu vardır. Onların eğitimlerine özen gösterir. Feride'nin Hz.İsa ve vaftiz hakkında bildiklerini öğrenince karşısında istavroz çıkarıp saygısı daha da artar. Bunu da şehirde herkese yayar. Feride'nin büyük bir alim olduğunu anlatır. Günler böyle geçerken Feride'ye bir oyun oynayıp diğer hoca hanımı şehirde bırakıp Feride'yi kuş uçmaz kervan geçmez en düşkün durumdaki muallimlerin bile istemediği Zeyniler Köyüne gönderirler. Bu olaya, müdüriyetteki memurdan tut, çaycısına kadar Müslüman kılıklı sahte hocasına ve muhasebeciye kadar ortak olmuşlardır. Sadece Hacı Kalfa olayın iç yüzünü anlamıştır. Ancak itiraz etmesine ikna edememiş Feride Zeyniler Köyünün yolunu tutmuştur.


Yıkık dökük evlerden ibaret olan köy çok fakir ve ücra bir yerdir. Eskiden hocalık yapmış şimdi yetmişli yaşlarda olan Hatice Hanım Feride'yi kalacağı eve götürür. Lojman denilen lüks ev aslında tahta ve kerpiçten yıkılmaya yüz tutmuş bir harabedir. Feride mezarlık karşısındaki odasında hayal kırıklıkları ile geceyi geçirir.

Sabah olunca Hatice Hanımla okula giden Feride ahırdan bozma, pencereden çerçeve yapılmış, üstüne oturulmamış kenara itilmiş birkaç sıradan ibaret, ders dinlerken sıra yerine yerdeki hasıra oturan çocukların olduğu viraneye gelirler.


Hatice Hanım çocuklara elindeki sopa ile din dersi denen hurafeler, masallar anlatır. Her şey günah, dünya fani, ölüm, kutsal, yatırlar, ilahiler, cenazeler, öbür dünya gibi kavramları içi tamamen boşaltılmış hurafe dinini öğretiyordur. Pozitif ilimle alakalı hiç bir şey öğretilmemiştir. Feride'nin çok işi vardı. Bu köyde çocuklar evlerin görünüşünden daha virane, üstü başı perişan, gülmeyi, eğlenmeyi unutmuş bir nesil. Feride derse başladığında durum bu anlatılanlardan daha beterdi. Ancak umutluydu. Uğraşacaktı mücadeleyi bırakmayacaktı. Bazı yapılan yeniliklere Hatica Hanım soğuk baksa da sesini çıkarmaz. Feride'yi amiri gibi görüyor. Aldığı üç beş kuruş maaştan olmak istemez.


Feride, Munise adında annesi kaçmış, üvey anne elinde büyüyen bir çocuğu çok sever. Çocuk evde üvey annesinden sürekli eziyet görüyor, dayak yiyordu. Annesi başkasıyla kaçtığı için okul çocukları da kötü davranır. Feride bu kızı sahiplenir. Onda kendisinde bir parça bulur. Sıcaklık hisseder ilgilenir.


Anadolu da on beş yaşına gelen kızları evlendirirler, on beşini geçen kızlara da evde kalmış nazarı ile bakılır. Feride'nin okulunda da daha on ikisini yeni bitirmiş biraz hastaca bir kız vardı. Onu gelin etmek köyün çobanına vermek isterler. Feride biraz karşı çıksa da adetler böyledir. Gücü yetmez köylü ile beraber olup talebesini gelin ederler. Hatta gelin elbisesi olsun diye kendi entarisini verir.


Artık kış gelmiş, soğuklar başlamış, kar yağmış, yollar kapanmıştır. Burada kasım ayına kadar kalkmazmış, bu yüzden bazı talebeler okula gelmemeye başlar. Bu çok önemli bir olay değil hatta sıradan bir olaydır. Ancak bir sabah aldığı bir haber hoca hanımı ziyadesiyle üzmüştür. Munise üvey annesinden korkup kaçarken pencereden atlamış her tarafı aramalarına rağmen akşama kadar bir iz dahi bulamamışlar. Herkes ya kurtlar yedi ya da bir köşede donarak öldü diye ümit kesmişken gece hoca hanımın kapısı vurulur. Gelen Munisedir. Elleri ve yüzü soğuktan mosmor olmuş açlıktan bitap düşmüş zavallı hoca hanımın kollarında bayılır. Hoca hanım üvey anne elindeki Munise'yi evlat edinmek ister. İçindeki sevgiyi öldüren Kamran’a inat yeni çiçekler yetiştirecektir.


Ertesi gün Hatice Hanımla Muhtara giden hoca hanım Muhtara durumu anlatır. Munise'yi evlat edinmek istediğini söyler. Muhtar’da kızın babasıyla konuşur iş olur biter. Feride Munise çok sevinirler hatta köy halkı ve çaktırmasa da Hatice hanımda çok sevinir. Munise ile güzel günler geçirirler. Munise Feride de kendisini bulmuş yalnızlığı ve umutsuzluğu gitmişti.


İşte tam bu günlerde kendisine dört tane mektup gelir. Mektuplar Kamran dan dır. Hiç okumak istemez rafa kaldırır. Sonra yakmak ister. Birini kurtarır bir parça okur. Kamran teyzesini bahane ederek dönmesini ister. Feride onu da yakarak Kamran’a ebediyen veda eder..


Bir akşamüstü Hatice Hanım telaşla Feride'nin yanına gelir. Dışarıda Muallim Müdürü ve bir mühendis olduğunu söyler. Gelenler okulu kapatmak istediklerini çocukları da şehirde daha güzel bir mektebe alacaklarını söylerler.


Feride ve Köylü bu duruma çok üzülür fakat yapacak bir şey yoktur. O güne kadar annesi ile gizli görüşen Munise Annesi ile vedalaşır. Annesini Feride ile tanıştırır. Feride geldiği günden yaklaşık 6 ay sonra Zeyniler köyünden ayrılır. Munise ile Hacı Kalfanın bulunduğu otele yerleşir evraklarını alıp müdüriyete gider. Ancak müdür kendisini başından savmak ister "şimdi açıkta bir yer yok eğer istersen Zeyniler Köyünden daha kötü durumda olan başka bir köy var oraya vereyim" der. Çaresiz kabul edecekken içeriye bir grup insan girer. Fransa'dan okullar hakkında makale yazmak için gazeteci ve eşi içeri girer. Gelen gazetecinin eşi Feride'nin okul arkadaşı ve kendisi Hıristiyan dır. Feridey ile karşılaşınca hem çok şaşırır hem çok sevinir. Okuldaki en iyi arkadaşıdır. Aralarında Fransızca konuşmaya başlarlar. Müdür Bey olanları görünce Feride'yi şehirde bir okula Fransızca öğretmeni olarak gönderir. Ertesi gün okula giden Feride, tamamı kızlardan oluşan okulda kızların yaşı neredeyse kendisine yakındır. İlk dersi fena geçmez. Zeyniler köyündeki okula göre burası oldukça iyi bir okuldur. Kızlar Feride'yi çok severler. Mesai arkadaşları ile de iyi geçinen Feride kendini oldukça mutlu hissediyordu. Hacı Kalfa kendisine üç odalı bahçeli şirin bir ev bulmuş eşyaları ile beraber kiraladığı evde Munise ile çok iyi vakit geçiriyordu. Bir gün arkadaşları şehre iki Mevlevi şeyhinin geldiğini söyler. Bu iki insan kendi hallerinde yaşar müzikle uğraşırlardı. Özellikle Şeyh Yusuf Efendi bestekârlıkla uğraşıyor ara sıra mektebe uğruyordu. Bir gün Feride'nin mahzende org çaldığını duymuş sessizce arkadan dinlemiş ve çok etkilenmiştir.


Aradan günler geçmiş bahar mevsimi gelmiş kız mektepleri kırda eğlence düzenlemiş Feride istemeyerekte olsa katılmak zorunda kalmıştır. Şeyh Yusuf Efendide tamburunu almış belki birkaç kadeh rakı içerek çakır keyif olmuş, gruba şarkı söylemiş, herkes çok etkilenmiştir. Herkes çok eğleniyordu. Ancak Yusuf Efendide bir durgunluk vardı. Sebebini soran Feride'ye arkadaşı Yusuf Efendi seni deliler gibi seviyor ve bunu şehirde bilmeyen yok deyince Feride olduğu yerde kalakalır.


Okullar kapanmış yaz tatili başlamış sıcaklar artmış birçok kişi tatili geçirmek için şehir dışına çıkmıştı. Feride'nin iki arkadaşı da İstanbul'a gidince Feride'ye İstanbul'un ne kadar güzel olduğunu anlatan mektuplar yazarlar. Tatil biter okullar açılır herkes yavaşça döner. Okulların açılmasından iki hafta sonra şiddetli yağmurlar başlar ve on gün sürer. Bu yağmurlu gecelerin birinde kapı hızla vurulur. Feride korkarak açar. Gelen Şeyh Yusuf Efendinin ablasıdır. Yusuf Efendinin yatağında son nefesini vermekte olduğunu son bir kez Feride'yi görmek istediğini Feride'ye iletince Feride dayanamaz kadın önde Feride arkada Yusuf Efendinin evine giderler duvarların musiki aletleri ile dolu olduğu bir odanın kenarında can çekişmekte olan Yusuf Efendi son bir kez gözlerini açar ve ruhunu teslim eder.


Feride, Yusuf Efendi ölünce gözlerinden hafifçe öper. İlk busesini bir ölünün kapanan gözlerine vermiştir. Çalıkuşu bu şehre ve mektebe geldikten sonra “İpek böceği” isini takmışlardı. Yusuf efendinin ölümünden sonra herkes laf atar olmuştu. Bu baskılara dayanamayan ipek böceği müdürden başka bir yere maaşı azda olsa gönderilmesini istemişti. Üç gün sonra haber gelir. Feride Ç. Rüştiyesine tayin edilir. Feride rüzgâra kapılmış sonbahar yaprakları gibi savrulmaya devam eder.


Üçüncü Kısım

Ç. Rüştiyesine tayin olan Çalıkuşu küçük şirin kasabaya hemen alışmıştı. Burada herkes ya asker ya da zabitti. Denize nazır birde şirin bir ev tutmuştu. Şehir özellikle bahar mevsiminde yemyeşil olurdu. Feride en çokta söğütlük denilen yerde Munise ile gezmeyi seviyordu. Şehir halkı Feride'ye yeni bir isim bulmuşlardı “Gülbeşeker”. Bu ismi renginden dolayı vermişlerdi. Bütün erkeklerin dilinde olan ismini duyunca utancından yerin dibine girer. İnsanların yüzüne nasıl bakacağını düşünür.

Gülbeşeker ismini duymayan kalmamıştır. Şehirde, bu yüzden merak edip görmeye gelenler bile oluyordu. Okula kızlarını almaya gelen erkekler sadece gülbeşeker için geliyorlardı.


Gülbeşekere birkaç kısmetler çıkmış bunlardan biride paşanın kendini beğenmiş oğlu, sonradan görme herkese tepeden bakan biriydi. Hatta yan komşusu Alay imamı ellinin üzerinde yaşı olmasına rağmen otuzluk karısını bırakıp Gülbeşekeri almak ister. Feride hepsini elinin tersi ile iter. Birçok vaatler, servetler, teklif edilir. Ancak hiç birine tenezzül etmez. Tabi şehirde dedikodular yayılınca Okul Müdiresi rahatsız olur Feride ile konuşur. Feride hiç tereddüt etmeden başka bir okula tayin ister. Tayini beklerken bir olay olur ki Feride'nin başına böyle bir olay gelmemiştir. Okulda şarkı söyleyip insanları eğlendiren, davetlere giden Nazmiye adında bir kadın vardır. Bir gün Feride'yi ikna edip Nişanlım beni yemeğe davet ediyor senide yemekte görmek ve tanışmak istiyor diye kandırır. Şehir dışında bir bağ evine Munise'yi de alıp gider. Kokona bir kadın karşılar etrafta hafif çalgı sesli erkekli kadınla gülmeler. Feride o zaman anlar kendisine tuzak kurulduğunu Ç…nin en önemli miras yedilerinden bir zampara Feride'yi elde etmek ister bunun için Nazmiye'yi kullanır. Feride buradan tertemiz bir şekilde çıkmayı başarır. Ertesi sabah müdire hanımın evine gidip her şeyi olduğu gibi anlatır. Müdire Hanım bir ana gibi Feride'yi bağrına basar. O gece Müdirenin evinde kalır. Ertesi gün Munise ile birlikte vapura biner. Müdire hanım bir mektup yazıp İzmir’e gitmesini orada arkadaşlarının olduğunu ona yardım edebileceklerini söyler.


Dördüncü Kısım

Müdire hanımın verdiği mektupla İzmir'e gelir. Mektubu vereceği kişi hastalandığı için altı aylığına İstanbul'a gitmişti. Feride çaresiz kendi imkânlarıyla iş bulmak zorundadır. Elinde para edecek ailesinden kalan son altınları da bozdurur. Başka hiç parası yoktur. Bu durumda tekrar Müdüriyete gider. Orada ablak bir suratla Reşit Bey vardır. Feride'nin işe girmesi için Fransızca sınavına girmesi gerekir. Feride girer ancak kazanamaz. Bunun üzerine Reşit Bey Feride'ye kendi konağında iki kızın ders vermesini ister. Feride o akşam konağa vardığında evde birçok misafir vardır. Hepsiyle selamlaşırken bayılıverir. Herkes hava değişimden bayıldığını zanneder. Oysa Çalıkuşu ömrümde ilk kez aç kalmıştır. Evin çatı katında bir oda verirler. Küçük şirin bir odadır. Munise ile yerleşirler. Reşit Beyin biri kendi yaşına yakın diğeri küçük iki kızı vardır. Konağın misafiri eksik olmaz. Birde otuzlu yaşlarda yılın on ayını Avrupa'da mirasyedi olarak geçiren, iki ayını İzmir'de yaşayan Cemil adında da sevimsiz oğlu vardır. Cemil bir gece Feride'ye yaklaşmaya çalışmış Feride reddetmiş bu duruma rağmen gidecek yeri ve parası olmadığından gidememiştir. Feride bu arada boş durmuyor iki günde bir müdüriyete gidip kendisine uygun okul olup olmadığını soruyordu. Yine böyle bir günlerden birinde kendi okuduğu Fransız okulundan bir hoca ile karşılaşır. Kendisine eski okulunda çalışmayı teklif eder. Feride bu fikri hemen kabul eder. Çünkü on yılını geçirdiği okulun her şeyini biliyordur.

Reşit beyin konağında çok rahattır Feride kızlarla çok iyi anlaşır, arada gelen misafirlerle tanışır çabuk kaynaşır. Ancak Reşit Beyin Hanımının olmaması, Feride'yle evlenmek istemesi, birde kızlarının teyze oğlunun Kamran'la evlendiğini öğrenmesi konaktan ayrılmasına sebep olmuştur.


Feride kendi okulunda çalışmayı kabul ettikten sonra Müdür Beyle karşılaşır. Kendisini kuş adasında bir Türk okuluna tayin edeceğini söyler. Feride Fransız değil de Türk okulunu kabul eder çünkü diğerinde zaten yeterince eğitimci vardır. Oysa Türk okulları öğretmenden ve bilgiden yetim kalmışlardır.


Feride Kuşadasına gitmeden çok sevmiştir hem de küçük sıkıntıları olan bir yerdir, ancak Feride ve Munis orada mutlu olacaklarına inanmışlardır. Gittiği okulda 3 yaşlı öğretmen vardır. Okulun müdiresi bütün sorumluğu Feride'ye verir. Feride gerçekten çok çalışarak kısa bir sürede okula ve öğrencilere çekidüzen verir. Herkesin takdirini kazanır. Herkes tarafından sevilir. Bu huzuru ve mutluluğu da çok uzun sürmez etrafta harp söylentileri başlar insanlarda bir huzursuzluk bir telaş baş gösterir. Çok geçmeden okulu bir hastane gibi kullanmaya başlarlar. İçindeki hizmet ve coşkuyu nereye harcayacağını düşünür bu arada okula sürekli yaşlılar gelmeye başlar. Daha önce Zeyniler köyünde tanıştığı Doktor Hayrullah Bey ile burada tekrar karşılaşır. Sanki birbirlerini yıllardır tanıyorlarmış gibi sarılırlar. Feride Doktora yardımcı olur. Hasta bakıcılık yapar. Gelen yaralıların arasında daha önceden tanıdığı Binbaşı İhsan vardır. Yüzünde derin bir yara var. Ancak ölümcül değildir. İhsanın hasta bakıcılığını da Feride yapar. İhsan yüzündeki yaradan dolayı çok çirkin görünür. Feride sırf Kamran unutmak için onu sevmediğini ispat için İhsan'a evlenme teklif eder. Ancak İhsan kabul etmez çünkü kendisine acıdığını düşünür haksız sayılmaz.


Aradan beş yıl geçmiş harp bitmiş okulu geri vermişler Feride’de okula müdür olmuştur. Doktor Hayrullah emekli olmuş Munise on dört yaşına gelmiş genç kız olmuştur. Bir şubat günü Munise de aniden öksürük başlar. Boğazında bezeler çıkar Feride çok endişelenir. Hayrullah Beye gelir. Durum vahimdir. Başka doktorlarda gelir. Ancak Munise'yi kurtaramaz. Feride'nin yaşam sevinci Munise ölür. Feride baygınlık geçirir tam on yedi gün boyunca uyur. Doktor kendi evine götürür. Başından hiç ayrılmaz uyanınca tekrar uyur ve kırk gün sürer. Doktor Feride'ye çok iyi bir dost olmuş bir an yalnız bırakmamış biraz daha iyileşince Munise'nin mezarına giderler. Saatlerce oturur mezarında. Mezar taşın da Feride kızı Munise yazmaktadır.


Dr. Hayrullah Bey ellisini geçmiş evlendiği karısını genç yaşta kaybetmiş, bir daha hiç evlenmemiş gayet varlıklı biriydi. Doktorluğu para için yapmayan, hayatın her türlü sıkıntısını görmüş sürekli okuyan iyilik yapmayı seven karşılığında beklemeyen bir insandır. Feride'ye de bu yüzden yardım ediyordur. Çünkü Feride hastadır. Geceleri kâbus görüyor, ağlarken bir anda gülmeye başlıyor gülerken bir anda ağlamaya başlıyordur. Bazı sabahları uykusundan ağlayarak uyanıyordu. Dr. Bu yüzden yanından ayrılmıyor, bizzat tedavisi için kendisi ilgileniyordu. Dr. Feride'ye evinde bir oda hazırlatmış Feride itiraz etse de göndermemiştir. Okulların açılmasını on beş gün kala Feride'yi çiftliğine Alacakaya bölgesine götürmüştü. Orada çalışanlarla, köylülerle çok iyi anlaşan ve iyi vakit geçiren Feride sağlığına yavaş yavaş dönüyordu. Ta ki bir gece on başının biri, doktora haber getirene kadar. Okulundan başlayan dedikodu ve iftira her tarafı sarmış müfettişler ve kadı efendi soruşturma başlatmıştır. Feride ve Doktor şeriata ve geleneklere aykırı yaşıyorlarmış. Zaten geçmişi de karanlık olan Feride'nin azlini istiyorlarmış. Bunu duyan Doktor Feride'ye istifa dilekçesi imzalattırır. Sonrada yanında kalması için onunla nikâhlanma kararı alırlar. Feride Doktorla evlenir. İşte şimdi Kamranl'a tamamen ayrılır. Feride dul kalmıştır. Bütün bunları sadece Kamran okusun diye yazmıştır. Çünkü ondan o kadar nefret ediyor ki delice severcesine hayatının hatasını yaptığını biliyordu. Belki evlenip çok mutlu olabilirlerdi ama Feride çok sevilmek istiyordu. Sevgisini paylaşmak, Sarı Çiçekle Kamran'ı paylaşmak istemiyordu.


Bu yüzden düğünden iki gün önce bilinmezliklere doğru kaçmıştı. Doktor Alacakaya'daki çiftliğine büyük bir yetimhane yaptırır. Etraftaki yetim kalmış çocukları alıp bakarlar. Feride annelik ve ablalık yapar hem de eğitir onları. Hayrullah Beyde doktorluk yapar ve gerekli maddi desteği sağlar. Feride çok mutlu görünür. Ama gözlerinin arkasında salkım salkım gözyaşları Kamran'a olan özlem ve aşkı hala yerinde durmaktadır.


Beşinci Kısım

Doktor kısa bir süre sonra kansere yakalanır ve ölür. Ölmeden önce Feride'yi yanına çağırır vasiyetini söyler. Bütün mal varlığını ve emekli maaşını Feride'ye bırakır. Bunun yanında Kamran’a verilmek üzere bir paket bırakır.


Doktor Feride'nin hayatını yazdığı defteri Feride'nin hasta yattığı dönemde eline geçirir ve hepsini okur. Kamrana' olan aşkını anlar. Bunun için Feride'yi nikâhını almış ancak ona el sürmemiş sadece etraftan gelen iftira ve fitneleri önlemek için böyle bir girişimde bulunmuştur. Ölürken de Feride'nin ailesinin yani İstanbul ve Tekirdağ da ki akrabalarının yanına gitmesi için vasiyet etmiştir. Kamran'ı bulması ve bıraktığı emaneti vermesini istemiştir.


Dr. Hayrullah ölünce onu Munise'nin yanına defnettikten sonra İstanbul'a oradan Tekirdağ'a geçen Feride, Kamran'ın orda olduğunu görür. Kamran evlenmiş bir oğlu olmuş kısa bir süre önce eşini bir hastalıktan kaybetmiş kendini toparlamak için teyzesinin yanına gelmiştir. Müjgan evlenmiş bir çocuğu olmuş, Aziz bey de biraz yaşlanmıştı. Ancak eski neşesini korumayı bilmiştir. Teyzeleri de gayet sağlıklı görünüyordur. Akrabalarını hep bir arada bulan Feride üç ay kadar kalıp kendine gelmiş içindeki hasreti, özlemi ve aile sevgisini yeniden bulmuş eski Çalıkuşuna dönmüştür. Beş yıl aradan sonra ailesini ne kadar özlediğini gitmekle ne kadar büyük hata yaptığını anlayan Feride zamanının bir kısmını Kamran'la geçirir. Birbirlerine yeniden yaklaşmaya başlarlar. Gitmeden bir gün önce bütün sırrını Müjgan'a anlatır. Kocasının Kamran'a gönderdiği zarfı verir. Müjgan Feride gittikten sonra Kamran'ın odasına giderek zarfı verir. Onun Kamran'a yazdığı mektupları, Feride'nin hayatını anlattığı defteri Kamran'a verir. Sabaha kadar defteri okurlar. Feriden'in beş yıl boyunca başından neler geçtiğin anlatan defteri okuyan Kamran ve Müjgan, ertesi gün gitmeye hazırlanan Feride'yi zorla tutacaklar. Doktor Kamran'a zorlada olsa Feride'yi tutmasını onunla evlenmesini ister. Kamran'la Müjgan öncülük edip eniştesi Ziya Beyle plan yapıp defterle kadıya giden Kamran ve eniştesi Feride'ye nikâh kıyarlar. Artık Feride ve Kamran evlidir. Ancak kendisinin bugün yola çıkacağını zanneden Feride her şeyden habersiz vapur beklemektedir. Saat üçe doğru Aziz Bey ve Kamran yanlarına gelir. Feride artık gidemezsin Kamran izin vermiyor diyen Aziz Beye şaşkınlıkla bakar ve kendisini Kamra'nın kollarına atar. Bütün aile bu duruma çok mutlu olur. Feride ise susamış olduğu aşkına kavuşmuştur.

Çıkabilecek Sorular

  1. Feride’nin hayatındaki ilk boşluk nedir?

  2. Babası, Feride’yi Sör mektebine neden vermiştir?

  3. Feride’ye neden Çalıkuşu denilmektedir?

  4. Feride, Kamran'a âşık olduğunu ne zaman ve nasıl anlamıştır?

  5. Feride’nin büyük bir âlim olduğunu herkese anlatan kişinin adı nedir?

  6. Bir sabah hoca hanımı ziyadesiyle üzen olay nedir?

  7. Feride ilk busesini kime vermiştir?

  8. Feride’nin Reşit Bey konağından ayrılmasının sebepleri nelerdir?

  9. Feride neden Doktor Hayrullah Bey ile evlenmeyi kabul etmiştir?

  10. Feride'nin günlüğü Kamran’ın eline nasıl geçmiştir?

 
 
 

Comments


Featured Review
Tag Cloud

Copyright @ 2017 - Ozetdunyasi.com Bütün Hakları Saklıdır.

  • Grey Facebook Icon
  • Grey Twitter Icon
  • Grey Google+ Icon
bottom of page