top of page
Ara

AŞK

  • Yazarın fotoğrafı: Admin
    Admin
  • 19 May 2017
  • 16 dakikada okunur

İçerik- Giriş :

Strasbourg doğumlu Elif Şafak, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi, yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümü'nde, doktorasını ise siyaset bilimi alanında tamamladı. İlk romanı Pinhan ile 1998 Mevlânâ Büyük Ödülü'nü alan Şafak, 1999 yılında Şehrin Aynaları ve 2000 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü'nü kazandığı Mahrem adlı romanlarını yayımladı. Ardından geniş bir okur kitlesine ulaşan Bit Palas ve İngilizce kaleme aldığı Araf ile adından söz ettiren Şafak, 2006 yılında senenin en çok okunan kitabı Baba ve Piç'i yayımladı. Ardından aylarca satış listelerinden inmeyen ilk otobiyografik kitabı Siyah Süt'ü yazdı. “İngiltere’ye göç etmiş Türkiyeli bir ailenin dramını anlattığı İskender 2011’de ve yeni romanı Ustam ve Ben 2013’te yayımlandı.”


Eserin kahramanı Ella Rubintainn evli üç çocuk sahibi Amerikalı bir ev hanımıdır. Görünüşte sorunsuz, varlıklı düzenli bir ailesi vardır. Çocuklarını büyüttükten sonra bir yayınevinde editörlük işi bulur. A. Z. Zahara adlı bir yazarın tasavvuf odaklı tarihi bir roman olan Aşk Şeriatı adlı eserini incelemeye başlamasıyla karakterimiz tasavvufla tanışır ve olaylar gelişir.1200!lü yıllarda geçen hikayede Mevlana ve Tebrizli Şems arasında geçenler anlatılır.

Hayatının önemli bir döneminde ele aldığı eser Ella'yı beklenmedik bir biçimde derinden etkileyecektir. Dünyevi aşkı bulmak adına zorlu, tehlike dolu bir yolculuğa çıkmasına sebep olacaktır.


Karakterler:


Şems: Hayatını tefekkürle geçiren, Rumi'nin aynası olan sufi.


Rumi: Selçuklu döneminde yaşamış âlim. Halkla iç içe, dışa dönük biri iken Şems ile tanıştıktan sonra iç âlemine çekilmiş tefekkürü hayatının merkezi yapmıştır. Şemsi kaybettikten sonra ruhani bir beden olarak yaşamıştır.


Ella: Aslen yahudi olan Ella kırk yaşına kadar çocuklarına iyi bir anne, eşine sadık bir ev hanımıdır. İçe dönük, hayata mantık çerçevesinden bakar duygularıyla hareket etmez. Bu anlamda da çocukları üzerinde de bir hâkimiyeti vardır. Mutlu evliliği olmasa da mantık çerçevesinde evliliğini götürmeye çalışır. Aziz ile tanışmasıyla aşkı bulmuş hayatı değişmiştir.


Aziz Zekeriya Zahara : Hıristiyan dır. Eşini kaybettikten sonra kararan hayatını bir sufi ile tanışarak aydınlatır. Müslüman olduktan sonra takvalı bir hayat yaşar. Ella'nın aşkla tanışmasına vesile olur.


David: Ella'nın eşi. Kendisi yahudi dir. Ella'yı sürekli aldatır ve sevgiden yoksun bırakır. Katolik nişanıyla bağlı eşini de boşamaz. Çocuklarına iyi aile tablosu sunmaya çalışır.


Kerra: Rumi'nin ikinci eşi. aslen hıristiyan dır. Rumi'nin çocuklarını sahiplenmiş, iyi niyetli, eşinin mutluluğu için kendinden feragat eden, eşine saygı duyan hanım.

Alâeddin: Rumi'nin küçük oğlu. Kimyayı sevmiş, Şemse babasını ve Kimya'yı ondan aldığı için öfke duymuştur. Şemsi öldürenler arasındadır. Asi ruhludur.


Sultan Veled: Rumi'nin büyük oğludur. Daima babasının izinden gitmiş, Şems'e kızsa da saygı duymuştur. Düşünmeden hareket etmeyen uysal bir yapıya sahiptir.


Çöl gülü: Küçük yaşta ailesi öldürülünce eşkıyaların eline düşer. Fahişelik yaptırılmaya zorlanır. Şemsle tanıştıktan sonra içindeki temizliği fark ederek kerhaneden kaçarak sufilik yolunda ilerler.


Kimya: Küçük yaşta zekası ve zühdü keşfedilmiş fakir bir ailenin kızı olduğundan Rumi'nin yanına talebe verilmişti, evlatlık olmuş. Şems'e âşık olunca onunla evlenir fakat ilgisizlik onu hasta yatağında ölüme götürür. Ruhlarla özellikle Rumi'nin ölen karısıyla sürekli görüştüğünü söyleyen melankolik bir karakteri vardır.


İlginç Noktalar


Elif Şafak, odağa aldığı tasavvufî düşünce ekseninde, aşkı ve kişisel özgürlüğü önceleyen bir kurguya sahiptir. Roman, biri 13. diğeri, 21. yüzyılda geçen iki farklı kurguya sahiptir. Eserde Ella’nın tek başınalığı, girdapları ve aşkı kovalaması ile Mevlana ve Şems’in 13. yüzyılda yaşadıkları tasavvufî aşk yolculuğu, birlikte ilerler. 13. yüzyılda geçen kurgu, kendi içinde bağımsız bir konu diğer kurguyu etkileyerek bazen de dönüştürerek varlığını sürdürür. Romanda Mevlana üzerinden, tasavvuf ve hoşgörü konuları okura ifade edilir. Tasavvufun aşamaları, kişisel gelişim üzerindeki etkileri ve dünyadaki toplum etrafında toplama amacında olan bir dil kurma isteği, Şafak’ın, Aşk romanında tasavvufla ilgili öne çıkardığı unsurlardır. Yazar, eserinde öncelikle tasavvuf kurallarına bağlı kalmış ve Mevlana döneminin dil özelliklerini ifade etmeye çalışmıştır. Bu çalışmada, Elif Şafak’ın romanındaki tasavvufî unsurların işleniş biçimi, bunun insanlardaki yansımaları ve Mevlana döneminde yaşanan aşkın romanda ele alınışı incelenmektedir.


Elif Şafak, Aşk romanının temeline tasavvufî düşünceyi koymuştur. Romanda, tasavvufun felsefî temellerinden, aşamalarına ve amaçlarına değin birçok konunun farklı durum ve tanıları üzerinden deşilişine şahit olmak mümkündür. Yazar, Şems karakteriyle, tasavvuf düşüncesinin derinliklerine doğru ilerler

Şafak, 21. yüzyılın Şems karakteri olarak verdiği Zahara’nın tasavvuf serüvenini anlatırken, modern zamanların literatürünü kullanır. Tasavvufun temel gayesi, hayatın içinden bir biçemle okura sunulur:

“Doğru yoldan ayrılmamak için elimden geleni yapacağıma, egoma boyun eğmeyeceğime ve bundan ötesini O’na, yalnız O’na bırakacağıma yemin ettim. Benim sınırlarımın ötesinde şeyler olduğu gerçeğini kabullendim. Kısacası O’na inandım. İnanç aşk gibidir. İspat istemez. Mantıksal bir açıklama beklemez. Ya vardır, ya da yok”(187).


Romanın İngilizce yazıldığı düşünülüp ve roman kahramanlarının da Batı dünyasından seçildiği göz önüne alınılırsa, Şafak’ın kullandığı terminolojinin ve odağa aldığı yaşam biçiminin, Batı dünyasını yansıttığı görülür. Günümüzde, insanların içsel huzurunu belirlemek amacında olan ‘yoga’ gibi Uzakdoğu kökenli kimi fikir akımlarının varlığı bilinmektedir. Batı ya- şamının açmazlarının gelip dayandığı noktada yazar, içsel huzuru kovalayan Ella Rubinstein’e, yönelmesi gereken ışığın Mevlana ve tasavvuf olduğunu ifade etmek ister. Yazar, tasavvufun farkını da Allah’a inanmak ve güvenmek şeklinde ortaya koyar. Zahara, sufiliğe merak saran kişinin kalabalık içinde yalnız kalmayı öğ rendikten sonra, içinde bulunduğu sıkıntılardan, vahdete sığınarak kurtulabileceğini belirtir. Modern dünyanın temel kavramlarından olan yalnızlık, yazar tarafından değişerek, tasavvuf anlayışının başlangıcını oluşturur. Fakat bu durum, Mevlana’nın dini kaynaklı düşüncesinin ötesinde, kurgusal anlamda bireyin kendini gerçekleştirmesi şeklinde işlenir. Dinî formun içi, modern yaşamın bittiği noktalarda devreye giren şekli bir tasavvuf anlayışı almış gibidir. Yazar, tasavvufun şeklini, roman kişileri aracılığıyla ortaya koyar. Baba Zaman tekkesine, her sene gelen yedi gençten, sadece birisi, tarikata kabul edilir. Bu gençlerden Çömez adı verilen kişi üzerinden, tasavvuf terbiyesinin aşamaları verilir. Tekkeye kabul edilen Çömez’den, tahta kaşık kadar suskun ol ki çabuk pişesin!‛ (84)]a[olması istenir. Kendisine ‚ denilerek ilk yapması gerekenler söylenir.


Elif Şafak, Şems’in tasavvufî düşüncesini ifade ederken ‘şeriat’ ve ‘hakikat’ kavramlarını ayırır. Şeriatın, hakikate ulaşmak için bir araç olduğunu belirtir. Şemsin, hiçbir yerde yazılı olmayan ‚GÖNLÜ GENİŞ VE RUHU GEZGİN SUFİ MEŞREPLİLERİN KIRK KURALI‛ (63) adını verdiği, kendi tecrübelerinden oluşan ve hayat karşısındaki duruşunu gösteren sözler, roman içine dağıtılmıştır.

Yazar, romanın odağına vahdet-i vücut düşüncesini koymuştur. Romandaki ilerleyiş ve gerileyişler, tamamen bu düşüncenin daha iyi anlaşılması için verilmiştir. O yüzden yazar, “o kadar çok değişmelisin ki, sen sen olmaktan çıkmalısın‛ (339) diyerek, vahdet-i vücut anlayışının başlangıcının nasıl olması gerektiğini belirtir.

Yazar gerçek tövbeyi günahsız bir şekilde hayata yeniden başlamak olarak kabul eder. Konu ile ilgili romana yerleştirilen tip, düşkün bir kadın olan ‘Çöl Gülü’dür. ‘Çöl Gülü’ fahişelikten vazgeçip, kendisini Allah’a adamak ister. Ancak, tövbe edip kirli geçmişinden ayrılmasının bir anlam ifade etmeyeceğini sanır. Şems, ‚*karamsar olma Çöl Gülü, kendini tasavvufa adamak istiyorsan, bu arzunda samimiysen, bil ki karamsarlığa yer yok bizim yolumuzda‛ (267) sözleriyle, genelde İslam’ın, özelde tasavvufun konuya bakışını yansıtır.


Detaylı Özet:


Durgun bir göl gibi olan Ella çocukları ve eşi ile birlikte Boston da büyük bir evde yaşamaktadır. Hayatın ya tam ortasında yada kenarındaydı. İngiliz dili ve edebiyatı bölümünü bitirmiş sorunsuz, sessiz, durgun, dalgasız bir göl gibi iç dünyasında yaşayan eşine sadık mükemmel bir anne olan Alla iyi bir ev hanımıydı. Maddi sıkıntısı olmadığından çalışma ihtiyacı da hissetmiyordu. Eşine ne kadar sadıksa da eşi onu defalarca aldatmış ama bu mesele karşısında hiç ses çıkarmamış sineye çekmişti. Hayatını bu monotonluktan kurtarmak için çalışma girişimlerinde bulunmuş fakat olumsuz yanıtlar almıştı. Son başvuru yaptığı bir yayın evi eşinin araya girmesi ile kabul eder ve incelemesi için bir roman dahi göndeririler.


Ella bir öğle yemeğinde kızının sevgilisi olan Scott ile evlenmek istediğini öğrenir fakat bu durum hiç hoşuna gitmez. Evde herkes de şaşkındır. Ella aşkın geçici olduğunu evliliğin aşkla ilgisi olmadığını söyler. David ise daha ılımlı davranır ve Scott un Yahudi olmadığını da öğrenince zamana bırakır.


Herkes dağıldıktan sonra Ella kendisine gönderilen romanı incelemeye başlar. Okuduğu bu ilk satırlar biraz önce kendisinin kullandığı cümlelere benzediğini görünce çok etkilenir. Önceleri mistik ve Anadolu'nun ücra bir köşesinde 13. yy da iki kişinin dostluğunu anlatan bu roman ilgisini hiç çekmemişti ama şimdi merak içindeydi.


Hollandalı yazar aşk şeriatı diye bir roman yazmak ister. Bunun için çok dolaşır hikâyeler toplar. Anadolu'nun bir kasabasında yaşayan ve kendisine "hamuş" yani "suskun" diyen birinin eserine "bişnev" yani "dinle" diye başlaması ilgisini çeker ve Mevlana Celalettin Rumi'nin hikâyesini yazmaya karar verir. Suskun olan birinin neyi dinlenir ki. Kuran "oku" diye Mesnevi "dinle" diye başlıyordu.


1247 yılı sonlarında Hasan Sabbah'ın ölümünden sonra dağılan müritlerden biri genel evde bekçilik yaparken bir mektup alır. Mektupta kendilerini "imanın bekçileri" olarak tanıtan kişileri öldürmesi istenir. Derviş olduğu için kabul etmez fakat çok para teklif edilince kabul eder. Şemsi öldürür ve kuyuya atar. O günden sonra hayatı kararır. Geceleri uyuyamaz. Şems sanki hala yaşıyordur.


Şems: Semerkant yakınlarında bir kervansaray da Mart 1242. Şems içi geçmiş bir halde kendisinin öldürülüp kuyuya atıldığını görür. Başında feryat eden bir kişinin feryadından dolayı katili göremez. Kendisi Şemsi öldürdüler diye bağırınca hancı "ne bağırıyorsun misafirleri rahatsız edeceksin" der ver Şems uyanır ve kendine gelir.


Boston 18 Mayıs 2008 ; Büyük kızının evlenmek istemesinden dolayı kızı ve eşi ile tartışır. Evde ki bu gerginlik kitabı eline almasına fırsat vermez. Ella Scott'u arayarak evlilik düşüncesinin yanlış, gelip geçici bir aşk yada heves olduğunu söyler ve evlenmekten vazgeçirmeye çalışır. Bunu duyan eşi ve kızı akşam eve gelmezler. Ella ikileri ile beraber yediği akşam yemeğinde ne kadar yanlız olduğunu, aşka ne kadar susamış olduğunu düşünür. 40 yıllık durgun geçen hayatına renk gelmesi için çılgınca bir fikre kapılır.

Şems gece yatağında düşüncelere dalar. Küçük yaşından beri öteki aleme gidip gelen Şems 10 yaşındayken anlattığında babası tarafından dışlanır. Kimseye anlatmamasını söyler ve kendisi gibi marangoz olmasını ister. bunu kabul etmeyen Şems evden ayrılır. Neredeyse bütün dünyayı dolaşır. Gönlü geniş, ruhu gezgin sufi meşreplilerin kırk kuralını öğrenir ve yaşar. Hayatı boyunca edindiği bilgilerini inci tanesi gibi saklar ve bir dost, bir arkadaş, bir ruh aynasına vermek ister. Bunun için dua eder. Duası kabul olur ve "Bağdat'a gideceksin oradan tekrar yola çıkacaksın, aradığını bulacaksın" denir.


19 Mayıs 2008; Ella kitabı tekrar eline alır. Yazar hakkında internetten bilgi edinir. Yazarın gezgin bir sufi olduğunu şuanda Guatemala da bir şeyleri eksik olan insanların fotoğraflarını çektiğini ve bu fotoğrafları sitesinde yayınladığını görünce içinde bulunduğu durumu özetleyen bir yazı yazar. Bostana yolu düşerse tanışıp kahve içmek istediğimi iletir.

Nisan 1242; Şems rüyası üzerine yola çıkar. Bağdat da sufi dergâhına gider. Kadı teftiş için dergâha gelmiş Babazaman ile sohbet ediyordur. Kendisini şeriatın sahibi zanneden kadı açık sözlü olan Şemsi pek sevmez. Tarikat, marifet ve hakikat sistemini anlatır. Kadı bozulur. Kendi sufi kurallarını da anlatınca da kadı kalkıp gider.


Boston 20 Mayıs 2008; Ella geç uyuyamamıştı. Eşi hala gelmemiş kızı da aramamıştı. Bir şarap açıp bilgisayarın başına geçer. Yazarın Guatemala'dan mesaj gönderdiğini görür. İçinde bulunduğu sıkıntılı durum karşısında tevekkül ederek aşka inanmasını ve kızı ile arsının düzelmesi için dua edeceğini yazmıştır. Ella iki defa okuduğu mesajdan çok etkilenir. Çünkü hiç tanımadığı biri onun için dua edecektir.


Bağdat 1247; Baş başa kalınca Bababzaman Şemse nasıl yardımcı olabileceğini sorar. Şems hayat boyu öğrendiği ilmini alabilecek birine vermek istediğini ve bu kişiyi aradığını söyler. Kendisine bu kişi bulacağının bildirildiğini söyler. Babazaman rüya görmüş olabileceğini söylemesi üzerine Şems rüya görmediğini ve bu melekesinin alındığını ama rüya tabir ettiğini söyler. Babazaman şaşırır. Bunun üzerine şems dördüncü kuralını söyler; "Allah'ın sıfatlarını bulabilirsin çünkü O'nun mekânı yoktur. Her an her yerdedir. Allah'ı görüp yaşayan olduğu gibi O'nu görüp ölende yoktur. Kim O'nu bulursa sonsuza dek O'nda kalır" der.

Boston 21 Mayıs 2008; Ella elinde kadehi, kucagında kitabı uyuya kalır. Eşi ile ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi güne devam ederler. Kızı sofrada olmasa da huzurlu bir yemek yenir.


Bağdat 1243; Şems dergâha geleli dokuz ay geçmiştir. Kavuşacağını düşündüğü sevgili için sıkılsa da sabreder. doğru bildiği hakikati halka söylemekten çekinmez. Beşinci kuralı söyler "aklın kimyası ile aşkın kimyasının farklıdır. Aklı temkinli davranır adımlarını korkarak atar. Aşk ise bırak kendini gitsin der. Akıl yıkılmaz kolay kolay, aşk ise kendini yıpratır harap düşer. İnsan aklı aç bir bebek gibidir bilgiyi kaşık kaşık vermek gerek. Her bilginin her akla verilmemesi gerekir. Bazen ağır gelir" der. Şems altıncı kuralıda söyler" şu dünyadaki düşmanlık ve çatışmaların çoğu dilden kaynaklanır. Kelimelere takılmamak gerek zira aşk dünyasında kelimenin önemi yoktur. Aşık dilsizdir" der. Babazaman Şemsi düzenli bir hayata alıştırmaya başladığı bir zamanda Şeyh Seyyid Burhaneddin den bir mektup alır. Mektupta Rumi'nin ilminin büyüklüğünden bahseder. Rumi'nin birçok talebesi ve seveni olmasına rağmen içinde bir aşk boşluğu olduğunu ve kendisine ayna olacak birini aradığını söyler. Rumi'nin gördüğü bir rüya üzerine bu zatın Bağdat'da ki tekkede olabileceğini düşündüğünü ve böyle biri varsa ummanı deryaya kavuşturmak gerektiğini anlatır. Fakat sevenlerin olduğu kadar sevmeyenlerinde olduğunu ve gelen kişinin geri dönebileceğini de bildirir.


Dergâhta herkes mektuptan bahseder. Babazaman herkesi etrafında toplar ve Rum diyarında bir alim olduğunu, aşkla yaşamak için bir dost, bir ayna aradığını söyler. Buna kimlerin gönüllü gitmek istediğini sorunca Şemsle birlikte on kişi elini kaldır. Gidenlerin geri gelemeyeceğini söyleyince Şems hariç diğerleri gitmekten vazgeçer. Babazaman ancak kış olduğu için ancak baharda gidebileceğini söyler. Şems yedinci kural aklına gelir" Şu hayat da tek başına kalarak, kendi sesini duyarak Hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başkasının aynasında keşfedebilirsin". Bahar gelir fakat Babazaman güzün gidebileceğini söyler. Şems sabretmesi gerektiğini bilir ve yedinci kural aklına gelir "başına ne gelirse gelsin karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile O sana gizli patikalar açar. Sen şuan görmesen bile dar geçitler arasında nice cennet bahçeleri var. Şükret ama istediğini alınca şükretmek kolay. Sufi dileği gerçekleşmese de şükredebilendir.


Şems sabretmeyi öğreniyordu. Bu bekleyiş aşkını ve ateşini daha da büyütüyordu. Dokuzuncu kural "sabretmek beklemek değil ileri görüşlü olmaktı. Sabır dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü görebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer hazmederler". Babazaman Şemse mektubu verir. Şems yola koyulur.


Boston 2008; Ella kızı Janet'de ile konuşur ve araları düzelir. Yazar Aziz'e tavsiyesi ve duası için teşekkür mesajı gönderir.

Şems 1243; Şems yola çıkmıştır. Onuncu kural "ne yöne gidersen git çıktığın her yolculuk içine doğru bir seyahat olarak düşün. Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır". Şems çileli bir hayata yolculuk yaptığını bilir. Konya da onu her ne bekliyorsa kollarını açmıştı. On birinci kural "ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz. Senden yeni bir sen zuhur etmesi için zorluklara sancılara sabretmek gerek". Şems o gece saçlarını, sakalını, bıyığını hatta kaşlarını bile kazımıştı. Bu şekilde geçmişini kimliğini yüzünü değiştirmek istemişti. On ikinci kural" aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu tepeden tırnağa değişirdi. Bu yol girip de değişmeyen yoktur.


Ella sabah ilk işi e postasına bakmak olur. Aziz den mesaj geldiğini görür. Guatemala dan kendisi için kilim aldığını ve iyi dileklerini okuyunca çocuk gibi yüzü kızarır. O anda Azizin yanında olmayı çok ister. Annesi bir hıristiyanla evlenmiş, babası mutlu olmadığı içim kendini asmış ve bunun için hep annesini suçlamıştı. Aynı hatayı yapmamak içim kendisi Yahudi ile evlenmiş eşini hep mutlu etmeye çalışmıştı.


Şems 1244; Şems Konya'ya varır. Her şehre girerken yaptığı gibi Konya'ya girerken ölen kalan, meşhur meçhul evliyalara selam verip destur alır. On dördüncü kuralı hatırlar "Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol. Hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim altüst olur diye endişe etme. Belki altı üstünden daha iyi olur. Köylünün selamı ile kendine gelir. Birlikte şehre girerler. On beşinci kuralı köylüye söyler "Allah içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Yaşadığımız her hadise Atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır. Beşeriyet denen eser kusursuzluğu hedefler".


Rumi vaaz vermek için camiye gelmektedir. Şems kendine kalacak yer ayarlar ve caminin tam tersi istikamette şehri gezmek ve ahalinin Rumi hakkında fikirlerini öğrenmek ister. Konya sefahat ve sefaletin iç içe olduğu bir yerdir. İnsanların yarım kalmış tamamlanmaya çalışılan bir eser olduğunu müşahede eden Şems on altıncı kuralı hatırlar "Kusursuz olan yalnız Allah tır. Onu sevmek kolaydır önemli olan hatasıyla sevabıyla insanları sevmektir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaratandan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla sevebilir ne layıkıyla bilebilirsin".

Şems güzel bir bahçe görünce bakmak ister ve karşısına genelev işlettiğini söyleyen bir kadın çıkar. Bu bahçeyi de çalıştırdığı çöl gülü adlı kızın yaptığını söyler. Şems kıza bakar ve buralardan bir gün gitmek isteyecek o zaman ona engel olma der. Kadın kızar ve buraların ona göre olmadığını söyler. Şems on yedinci kuralı söyler; esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünse de yıkanınca temizlenir. Yıkayarak çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir. Kadına gene geleceğini ve Kuranı her canlıda okuduğunu söyler. On sekizinci kuralı anlatır; Tüm kâinat insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan dışımızda bizi ayartmaya çalışan korkunç bir mahlûk değil bizzat içimiz de bir sestir. Şeytanı kendinde ara. Sadece kendiyle uğraşan insan sonunda mükâfat olarak yaratanı bulur.


28 Mayıs 2008; Ella kırkıncı yaşını kutlayacaktır ancak içinde bir burukluk vardır. Yaşlılık psikolojisi ağır basar. Yapacağı şeylerin listesini çıkarır. Son maddesi kalbini aşka açmaktır. Artık kendisi için yaşayacaktır. Aziz'e bir mektup yazar. Aziz kırk yaşın güzelliğini ve anlamını Peygamberlerin hayatından örnek vererek anlatır.


Çöl gülü çarşıya gitmek için patronundan izin alır. Erkek kılığına girerek camiye girer ve Rumi'nin okyanusundan içmeye başlar. Dilenci ve cüzzamlı olan Hasanda camidedir. Rumi çok güzel anlatmaktadır lakin insan yaşadığını dinlemelidir der ve çıkar. Boşlan yeri çöl gülü doldurur. Cemaat çöl gülünü fark edince tartaklayarak dışarı atar. Orada bulunan Şems onu kurtarır. Onu tanıtıp tartaklayan cemaat ise kerhanenin müdavimleridirler. Şems çöl gülüne ipek bir mendil verir. Bu mendili temiz tutmasını, kendisinin kirli görmemesini ve ne zaman şüpheye düşersen bu mendile bakmasını, buraya tekrar gelmesini söyler. Sen ankasın mezbelede işin ne? Yürü git ardına bakma sakın! der. On dokuzuncu kuralı söyler; başkalarından ilgi ve sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunu. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken gönderdiğinde sevin. Yakında gül gönderecektir.


Kerhaneden kaçarsa sonunun belli olduğunu söyler. Şem sonunu düşünmemesini ilk adımdan sorumlu olduğunu, gerisinin kendiliğinden geleceğini söyler. Buda sufiliğin yirminci kuralıdır.

Meyhaneden sarhoş çıkan Süleyman gündüz camii cemaati arasında tartaklanır. Gece de karşılaştığı bekçiler tarafından dövülür. Yanına Şems gelir yanındaki merhemi verirken "Bağdat'a mübarek bir zat vermişti. Sana nasipmiş der. Yirmi birici kuralı söyler; Hepimiz farklı sıfatlarda taratıldık. Şayet Allah hepimizin tıpa tıp aynı olmamızı isteseydi hiç şüphe yok öyle yaratırdı. Farklılıklara saygı göstermek, kendi doğrularını başkalarına dayatmak Hakkın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

Süleyman'ın kanlı kusmuklu bedenini sırtlayan şems yirmi ikinci kuralı söyler; hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girince orası ona namazgâh olur. Ama bekçi aynı namazgâha girince orası ona meyhane olur. Niyetimizdir farkı yaratan suretimiz ile yaftalar değil.


Ella Orly'nin okul müdüründen bir mektup almış kızının gençlik semptomları geçirdiğini bir psikolağa gitmesi gerektiğini yazar. Yanı başındaki hakikatleri göremediği için kendisine kızar. Aziz Zahar'a ile de sabah akşam mektuplaşırlar. Aralarında tensiz bir aşk başlamış, duygusal flört ederler. Ella mektuplarında kimseye söylemediği sıkıntılarından söz eder. Aziz felsefeden inançtan aşktan kâinattan akıldan Allahtan bahseder. Bunlar Ella' ya ilginç gelir. Hayatı ve hayatını sorgulamaya başlar.

Konya'da halk geleneksel bir din anlayışına sahip olduğu için sufileri, abdalları istemiyorlardı.


Bir ömür boyu Allah'ı arayarak göçebe olarak yaşamak, şeriat tarikat marifet hakikat sonunda da boşluk makamını anlamsız buluyorlardı.


Rumi camide vaazdan çıkmış at üstünde giderken Şems gelir. Rumi'ye bir soru sorar ve tatminkâr bir cevap alınca gitmek ister. Yirmi üçüncü kural; hayat bir oyuncaktır. Kimi çok ciddiye alır, ağlar, sevinir. Kimi kırar atar. Sufi tam ortadan yürür.


Ella ve Aziz Zahara tamamen tezat yaşayan ortak hiçbir özellikleri olmayan iki insandır. Ella zamanın mahkumu Aziz zamanın hakimi. Ella insanları sevdiklerim ve nefret ettiklerim diye ayırı. Aziz herkesi bir görür. Ella agnostik bir yahudi Aziz sonradan Müslüman olmuş bir sufidir. Ella geçmişi didikleyen geleceği planlayan biridir. Aziz geçmişin oğlu geleceğin çocuğuyum der. Ama sanki tezatlar birbirine geçmiş aşk da buluşmuşlardı.


Şems ve Rumi artık birlikte vakit geçiriyor günlerce kütüphaneden çıkmıyorlardı. Şems Rumi'yi ailesinden ayırmıştı. Bunun içi oğlu Alaaddin Şemse kin besliyordu. Hanımı Kerra dahi kütüphaneye girmesine izin verilmiyordu. Evlatlığı Kimya Rumi'yi ve Kerra'yı anne babası gibi severdi. Şems gelince Rumi'nin gönlünün başka bir şey görmemesinden işler değişmiş eskisi gibi değildi.


Ella artık yanlız kalmaya çalışıyor kimsenin hayatına karışmıyordu. Oğlu matematikten evde ders alıyor, kızı psikoloğa gidiyor ve yemek problemi düzeliyor, büyük kızı Jeanett'e Scott'an ayrıldığını söylüyordu. Davit eve erken geliyor Ella'da ki değişimi merak ediyor ve sürekli halini hatırını soruyordu. Ella kendini daha güçlü hisseder. Artık Aziz ile telefonda konuşmaya başlamıştır. Eskisi gibi değildir değişimin tam ortasındadır.


Şems ve Rumi iki bedende tek ruh olmuşlardır. Beraber yiyip beraber okuyorlar. Aynı düşünüp aynı tepkiyi verirler. Yirmi dördüncü kural; madem insan eşrefi mahlûktur. Attığı her adımda yeryüzünün halifesi olduğunu idrak etmeli, ne hale düşerse düşsün başı dik olmalı halife olduğunu unutmamalı.


İnsan akıl gözüne hangi gözlüğü takarsa hayatı öyle görürü. Bütünü göremeyen parçada boğulur. Yirmi beşinci kural; insan cennet ve cehennemi ilerde arar oysa buradadır. Şuanda karşılıksız seversek cennette, kavga kaset kine bulaşmışsak cehennemdeyiz.


Ella artık Aziz Zahara'yı çok merak eder ve kendi resmini gönderir. Aziz de bunun ne demek olduğunu anlar ve bir resmini gönderir. Ella resmi alınca romandaki Şems'in tıpa tıp aynı olduğunu görürü.

Kimya uzun süredir efendibabası ile Kuran çalışmamıştır. Kendi başına ayetleri anlamaya zorlanır. Hem Şemsi de merak eder. Elinde Kuran soru sormak için kütüphaneye girer. Şemsi elinde tespih otururken bulur ve aklına takılan soruyu sormaya başlar. Şems ayağa kalkıp yanına gelir hem ayeti izah eder hem de göz göze gelir bir yakınlık hisseder.


Rum'inin büyük oğlu Sultan Veled babasının yazdığı nüshaları temize çekerken Alaaddin sinirli bir şekilde gelir. Etrafta çok dedikodu olduğunu, Şemsin evlerine kök saldığını, itibarının yok olmaya başladığını talebelerinin bile onu terk edeceğini, evi ve vaazları bıraktığını söyleyerek babasına kızar. Onu yatıştırmaya çalışırlar.


Bir gün Şems Rumi'ye ilerde yüzünü gören görmeyen herkesin senden ve şiirlerinden feyiz alacaklar, bende sana yardım olacak sonra gideceğim der. Rumi'nin ruhunda buz gibi bir hava

eser. Yirmi altıncı kural; kâinat tek vücut tek varlıktır. Herkes ve her şey manevi iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma. Hele senden zayıf olanın canını yakma. Dünyanın bir ucundaki insanın ahı tüm dünyayı mutsuz edebilir. Bir kişinin mutluluğu herkesin yüzünü güldürebilir.


Çöl gülü artık kerhaneden kurtulmak, içini temizleyecek ibadetle meşgul olmak ister. Şems her hafta onu ziyaret eder. Annesinden sonra ona şefkat gösteren tek kişidir. Yirmi sekizinci kural; geçmiş zihinlerimizi kaplayan bir sisi bulutundan ibaret, gelecek bir hayal perdesidir. Sufi şu anın hakikatini yaşar ve hakikat kerhaneden kaçıp temizlenmek öze dönmekti.


Kimya Şems'e âşık olmuştur. Şems bir gün avluda Kimyayı görünce konuşmaya başlar. Kimya aşkı tatmak öteye gitmek ister. Kaderinde var mıydı bu bilmiyordu. Yirmi dokuzuncu söz; hayatımızın önceden çizilmiş olması değildir. Ne yapalım kaderimiz böyle demek cahil sözüdür. Kader yolun tamamı değil yol ayırımı veriri. Ne hayatın hakimi ne mahkumusun.


Ella Azizin nasıl sufi olduğunu merak eden bir mektup yazar. Aziz eşini kaybettiğini, dibe vurduğunu bu döneme "s" adını, sonra bir sufi ile tanıştığını bu döneme "u" adını verir. Fas da tanıştığı sufilerin dergâhında ibadetle zikirle meşgul olur. Müslümanların dışındaki kalp olan Kâbe'ye değil içindeki Kâbe olan kalbe gitmeyi öğrenmiştir. Bu döneme "f" adını verir. Adı artık Craig değil Aziz Zekeriya Zahara dır.


Şems bir gün Rumi'den şarap ister. Rumi meyhaneden şarap getirir. Uzun süredir sevdiği Kimya'yı kendine istemek için bekleyen Alâeddin babasını elinde şarapla görünce öfkelenir odadan çıkar. Şems şarabı alır biraz birazda Rumi'ye verir. Rumi tam içecekken elinden alır. Otuz birinci kural; hakka yürümek kadife gibi bir yürek ister. Kalbin yumuşaması için sıkıntılar geçirmesi lazım diyerek bu kuralı Alâeddin için söyler.


Rumi'nin enaniyetini kırmak, benlik duygusundan kurtarmak, en tepeden en aşağıya düşürmek, gözündeki perdeleri kaldırıp hakikat çekirdeklerini göstermek için göndermiştir. Otuz ikinci kural; perdeleri kaldırmak için kuralları kaldırmak lazım. Kuralları putlaştırma. İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taşıma.

Davit Ella'ya mesajlarını okuduğunu ve her şeyi bildiğini söyler. Ella Aziz'e âşık olduğunu itiraf eder. Aralarında kısa bir tartışma çıkar. Ella Aziz'e her şeyi anlatan bir mektup yazar.


Şems ve Rumi ile ilgili dedikodular yapılır. Arkadan en çok konuşanda Şeyh Yasin dir. Rumi'nin meyhaneden şarap aldığı da konuşulur. Şems Yasin'in medresesine gider fakat Yasin bir şey demez. Cengâver Baybars Şemsin amcası Yasin'in medresesini bastığını duyunca öfkelenir. Çöl gülünü görmeye gittiğinde de Şems yüzünden kerhaneden kaçtığını duyunca da Şemse düşmanlığı artar. Kaçan Çöl gülü Rumi'nin evine sığınır Şem de onu dostu gibi karşılar. Çöl gülü başına geleceklerden korkar. Otuz üçüncü kural; dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol. Menzilin yokluk olsun. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil içindeki boşluk ise insanı ayakta tutan da benlik zannı değil hiçlik bilincidir.

Aziz Boston'a gelir Ella ile görüşmek istediğini yazar. Ella yola çıkar ancak kalbi kendinden önce gider.


Şems gitme vaktinin geldiğini düşündüğü bir gün gitmiştir. Rumi bitkin çökmüş halde oğlu Veled'den Şemsi bulmasını ister. Şemsi Şam'da bulur ve dönmesi için ikna eder. Otuz dördüncü kural; Hakka teslimiyet ne zayıflık nede edilgenlik demektir. Teslimiyet güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır emin beldede yaşar.


Rumi Şemsin gelmesine sevinmiş fakat tekrar giderse korkusu yaşar. Kimya da gelmesine sevinir ve Rumi'ye onunla evlenmek istediğini söyler.


Aziz ile Ella buluşurlar. Dört gün gezdikten sonra Ella evine döner.

Şems Kimya ile evlenir. Fakat Şems Kimya'ya hiçbir zaman dokunmaz. Kimya anlar Şemsin hayatında kimseye yer olmadığını. Alâeddin öfkelidir. Veled bu evliliği Kimya'nın istediğini anlatamaz. Otuz beşinci kural; şu hayat da ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle, münkir içindeki müminle tanışmalı. Tezatlarla kucaklaşırsa insanı olgunlaşır, insanı kâmil olur.

Kimya Şemsin ilgisizliğin den hastalanıp ölür. Şems birkaç kişi tarafından öldürüleceğini öğrenir fakat umursamaz. Otuz altıncı kural; hileden endişe etme. birileri sana tuzak kuruyorsa Tanrı da onlara tuzak kurar. Ne şer ne hayır karşılıksız kalmaz. Onun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz.


Aziz Ella'ya gelecek vaat edemeyeceğini söyler. Kendisine aşık olmasını sonra kanser olduğunu ve 16 aylık ömrü kaldığını öğrendiğini, bu döneme "i" adı verdiğini söyler. Koya da ölmek ister. Ella bu hastalığı birlikte yenebiliriz sen benim şemsim ol der. Aziz ben Şems olamam ama sen Rumi olabilirisin der.


İçlerinde Alâeddin de vardır. Rumi'nin avlusunda saklanırlar. Tefekkür için dışarı çıkan Şemsi öldürüp kuyuya atarlar. Sesi duyan

Rumi feryatla dışarı çıkar. Şemsimi öldürdüler diye inler.


Ella sevgilisine kavuşmak için bavullarını toplar evden ayrılır. Otuz sekizinci kural; yaşadığın hayatı değiştirmeye, kendini dönüştürmeye hazır mıyım? diye sormak için hiçbir zaman geç değildir. Kaç yaşında olursak olalım başımızdan ne geçmiş olursa olsun tamamen yenilenmek mümkün. Her an her nefeste yenilenmeli yep yeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

Rumi Şems ölünce artık iç âlemine kapanır. Alâeddin'i af etmez. Veled babasının yanında kendini yetiştir. Şiir bilmeyen Rumi'nin gönlünden kelimeler dökünülür. Doğunun ve batının en büyük aşk şairi olur. Otuz dokuzuncu kural; noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Giden kim olursa yerine mutlaka biri gelir. Hayat boşluk kabul etmez. Bütün hiçbir zaman bozulmaz. Her şey yerli yerindedir. Merkezinde ölen her sufi için yerine yeni biri gelir.


Aziz Ella ile Konya'ya gelir. Birkaç gün sonra ölür. Ella daha boşanmamıştır fakat bir yıldır evinden ayrıdır. Kızı Jeanetta annesiyle konuşmaya devam eder. Alla Amsterdam'a yerleşip hayatını orada devam ettirir. Kırkıncı kural; aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Aska sınır koyma. İlahimi, cismanimi, mecazimi, ruhanimi deme ayırım yapma. Aşkın hiçbir sıfata tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır. Aşkın ya tam ortasındasın merkezinde ya da dışındasındır hasretinde.



 
 
 

Commentaires


Featured Review
Tag Cloud

Copyright @ 2017 - Ozetdunyasi.com Bütün Hakları Saklıdır.

  • Grey Facebook Icon
  • Grey Twitter Icon
  • Grey Google+ Icon
bottom of page