BAB-I ESRAR
- Admin
- 19 May 2017
- 13 dakikada okunur

İçerik -Giriş:
Gaziantep 1960 yılında dünyaya geldi. Ahmet Ümit, yazın yaşamına öyküyle başladı, yine de ilk yapıtı 1989 yılında yayınlanan Sokağın
Zulası adlı şiir kitabı oldu. Yaşadığı dönemin politik etkilerini taşıyan kitap, karanlık günlerin bunalttığı genç bir insanın ütopyasına sımsıkı sarılışını ve ölümünü konu alan şiirlerden oluşuyordu. 1990 yılında kendisi gibi iflah olmaz bir grup edebiyat tutkunuyla 'Yine Hişt' adlı kültür sanat dergisi çıkardı. Eserleri: Sis ve Gece, Kar Kokusu, Patasana, Agahta'nın Anahtarı, Bir Ses Böler Geceyi, Masal Masal İçinde, Çıplak Ayaklıydı Gece, Kukla, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir.
Roman, kahramanı Karenin gözünden yazılmış fantastik bir kitaptır. Karenin yaşamı ve rüya geçişleri ile ayrı iki olay bağ kurularak bir bütünlük sağlanmış ve sorularla mesaj okuyana verilmeye çalışılmıştır. Mevlevilik üzerinden din ve inanç irdelenmiş, gerçek aşk ile dünyevi aşk arasındaki fark ortaya konmuş, inancın insanı getirdiği nokta gösterilmiştir. Tüm bunlar Poyraz Bey ve Şah Nesim arasındaki aşkın Mevlana ve Şem asarındaki aşka benzetilmesi ile anlatılmıştır.
Karakterler:
Karen Kimya Greenwood: Romanın kahramanıdır. Kendi gözünden yazılmıştır. Londra da sigorta şirketinde çalışmakta ve annesi ile birlikte yaşamaktadır.
Suzan Hanım: Karenin annesi. Hristiyan
Poyraz Bey: Karenin babası. Dergah eğitimi almış bir Mevlevi dervişi
Nigel: Karenin sevgilisi ve zencidir.
Şah Nesim: Poyraz beyin sohbet arkadaşı.
Simon: Sigorta şirketinin sahibi, Karenin patronu.
Ziya bey: Konya da İkoniom turizmin sahibi. İzzet beyin oğlu.
Mennan: Londra da ki sigorta şirketinin Konya şubesinin sahibi.
Nezihe: Yakut otelin çalışanı
Serhat: Yakut otelin çalışanı, Ziya beyin sağ kolu.
Kenan: Yakut otelin çalışanı
Cavit: Yakut otelin çalışanı, Ziya beyin adamı, temizlik hastası.
Zeynep: Konya da eminiyet merkezinde komiser
Sunny: Karenin küçük yaşta hayali olarak kurguladığı mavi gözlü, sarı kıvırcık saçlı arkadaşı.
İzzet bey: Poyraz beyin dergâh arkadaşı, Ziya beyin babası, Mevlevi dervişi.
Şems : Hayatını tefekkürle geçiren, Mevlana'nın aynası olan sufi. Kimya hatunun eşi.
Mevlana Celalettin Rum: Selçuklu döneminde yaşamış âlim. Halkla iç içe, dışa dönük biri iken Şems ile tanıştıktan sonra iç âlemine çekilmiş tefekkürü hayatının merkezi yapmıştır. Şemsi kaybettikten sonra ruhani bir beden olarak yaşamıştır.
Kimya Hatun: Mevlana'nın evlatlık aldığı kızı
Alaaddin Veled: Mevlana'nın küçük oğlu
İlginç Noktalar
Romanda, Mevlana-Şems-i Tebrizi ilişkisi üzerinde durulur. Bab-ı Esrar’ın olay örgüsünde tek bir ana öykü vardır. Bu da Karen’in Konya’daki otel yangınını soruşturmasıdır. Mevlânâ ve Şems-i Tebrizî’den ise gerek bu hikayedeki kişiler aracılığıyla gerekse fantastik tekniği kullanılarak bahsedilir. Dolayısıyla Mevlânâ ve Şems-i Tebrizî ilişkisi romana farklı renkler katan, onu zenginleştiren bir unsur olarak kalır.
BabEsrar’da anlatılan hikâye de bir iç içelik söz konusudur. Örneğin Karen’in, Konya’ya geldiği günün anlatıldığı kısım fantastiktir.
… “geriye döndüm ve karşımda onu gördüm… o kadar şaşırmıştım ki sadece küçük bir „Ah!‟ sesi çıktı ağzımdan. „Korkma‟ diye fısıldadı. Sesi su gibi sakin, tene dokunan ipek gibi yumuşak, hafiften çöken serinlik gibi huzur vericiydi. „Korkma, kötülük için gelmedim.‟ (…)
… Adam saygıyla avucumu açtı, içine bir şey koydu, sonra parmaklarımı tek tek kapattı. „Senin olanı, sana getirdim.‟ (…)
…. Parmaklarımı açtım, merakla sağ avucumun içine baktım. Alacakaranlıkta iyi seçemiyordum; elimi gözlerime yaklaştırdım. Avucumun ortasında bir yüzük duruyordu…”
Karen’in hikâyesi aktarılırken birden okuyucunun karşısına fantastik bir unsur çıkarılmaktadır. Daha sonra Karen’in sık sık karşılaşacağı bu fantastik kişi Şems-i Tebrizî’dir. Görüldüğü üzere Şems-i Tebrizi ana olay etrafında fantastik olarak ifade edilen ve kurguyu zenginleştiren bir husus olarak kullanılmaktadır. Aynı durum Mevlânâ’dan onun düşüncelerinden bahsederken de söz konusudur.
Romanda çözülmeyi bekleyen bir yangın olayı ve onun etrafında gelişen gizemli olaylar ön plandadır. Bu da romanın polisiye türünde değerlendirilmesine sebeptir. Şems-i Tebrizî ile Mevlânâ bu açıdan ele alınmaktadır.
Bab-ı Esrar’da olaylar bir noktadan başlar –bu nokta Karen’in otel yangınını araştırmak için Konya’ya gelişidir- ve aşama aşama sonuca gider. Karen, ipuçlarını takip eder ve otel yangınının sigorta şirketinden para alabilmek için otel sahibi tarafından çıkarıldığını ispatlar. Buradaki akış kronolojiktir. Olaylar belirli bir noktadan başlayarak geleceğe doğru ilerlemektedir.
Bab-ı Esrar polisiye nitelikte bir romandır. Dolayısıyla romanda gizemli bir olayın çözümünden bahsetmektedir. Başta sıradan bir yangın olarak gözüken durumun toplanan ipuçları sonucunda sigorta şirketinden para alabilmek için gerçekleştirilen bir kundaklama olduğu anlaşılır. Buna bağlı olarak romanda gerçeğin er geç açığa çıktığı temasının ele alındığı söylenebilir. Her polisiye romanda olduğu gibi başlangıçta çözüm bekleyen bir olay vardır. Bu olay, Konya’daki bir otelde çıkan yangındır. Bu yangının nasıl çıktığı, yangında kasıt olup olmadığı problem olarak ortaya konur. Problemi, olayı çözmekle yükümlü kişi, kadın kahraman Karen’dir. Karen, olayı araştırmaya başlar ve bulduğu ipuçlarından hareketle olayın bir kundaklama sonucu gerçekleştiğini ortaya çıkarır. Böylece polisiye romanlardaki olayın ortaya konması ve çözümlenmesi süreci tamamlanır.
Önce bir gizem vardır ve bu gizem romanın akışı içerisinde Karen’in yaptığı görüşmeler, araştırmalar sonucunda elde edilen ipuçlarıyla çözüme ulaşır. Böylece de romanın teması olan gerçeğin er geç ortaya çıkacağı, gizemlerin çözüleceği düşüncesi ifade edilmiş olur.
Bab-ı Esrar’da yüzyıllar önce ölmüş olan Şems, sık sık romanın başkahramanı Karen’in karşısına çıkar. Buradaki fantastik, hayatta olmayan birinin okuyucu karşısına getirilmesiyle söz konusudur. Örneğin Karen, yanan otelin sahibi Ziya Bey tarafından kaçırıldığında onu kurtaran kişi Şems olur:
“Ziya‟yla birlikte Cavit‟in gözlerinin dikildiği noktaya baktım. Çok da iyi seçilmeyen yolun ortasında, sicim gibi indiren yağmura aldırmadan siyahlar giymiş bir adam duruyordu. Tam olarak göremesem de anladım kim olduğunu. Onunla karşılaştığıma ilk kez bu kadar çok seviniyordum. „Şems‟ diye mırıldandım umutla. „Bu Şems.‟ Ziya ne dediğimi duymadı bile:
"Bas gaza‟ dedi öfkeden deliye dönmüş bir sesle. „Üzerine sür.‟ Cavit emin değildi, gözlerini kısarak yolun ortasındaki siluete baktı. „Ziya Abi bu adamın kaçmaya niyeti yok, baksana herif üzerimize yürüyor.‟ Eliyle Cavit‟in koltuğuna vurdu Ziya: „Başlatma şimdi Ziya Abi‟nden, ne diyorsam onu yap.‟ Cavit vites değiştirip yeniden dokundu gaza, araba uğuldayarak ileri atıldı. Artık ikisi de beni unutmuş, gözlerini yoldaki tuhaf adama dikmişlerdi. Hiç kuşkum yoktu, bu Şems‟ti ya da ikide bir yoluma çıkan o meczup adam, her kimse…”
Alıntıda görüldüğü gibi hızlı olan arabanın karşısına çıkan kişi Şems’tir. Şems, arabanın kaza yapmasına neden olur; aynı zamanda o, bu kazadan sadece Karen’in kurtulmasını da sağlar. Bunu da fantastik kişiliğinde var olan olağanüstü özelliklerle yapar. Zaten onun arabanın karşısına çıkma sebebi de Karen’i kurtarmaktır.
Detaylı Özet
Londra'da yaşayan Karen çalıştığı sigorta şirketinin müşterilerinden İkoniom Turizme ait bir otel yangınını araştırmak için Türkiye'ye gelir. Bu araştırmayı Konya da yapacaktır. Daha önce küçük yaşta babası ile Konya'ya gelmiştir. Yolculuk esnasında babası ile olan hatıralarını da hatırlar. Ama hatırlamak da istemez, annesi ile onu bırakıp gittiği için babasına kızgındır. Bu arada iki aylık hamiledir. Sevgilisi aldırmasını istemiş fakat henüz kararını vermemiştir. Yolculuk boyunca da huzursuzdur. Hatıralar mı, çocuk mu, işi kabul etmesi mi, karar verememişti huzursuzluğunun sebebini. Uyumak istedi biraz. "Kimya...Kimya hanım..." bu gizemli ses nereden geliyordu. Rüyamıydı. Etrafa bakındı kimseyi göremedi. Huzursuz ve endişeli, uçak Konya'ya inmişti.
Havaalanında kendisini Mennan Bey karşılar. Karenin Türkçesi babasından öğrendiği için iyidir. Mennan Bey arabası ile Karen kanımı kalacağı otele götürmek ister. Karen hanım Konya sokaklarında ilerlerken babası ile daha önce geldikleri bahçesi sarıklı mezar taşları ile dolu evi gözleri arar. Bunu Mennan beye söyler fakat babası ile olan hatırasından bahsetmez. Mennan Bey yardımcı olmak ister ama evi ararken yolda lastiği patlar. Karen lastik değişimini beklerken meydanda bir caminin önünde etraftaki insanlara bakınır. Kendini burada daha çok yalnız hisseder. Evinden uzaktadır. Zaten iç huzursuzluğu da onu bırakmamıştır. Mekan babasının hatıralarını, dinle ilgili anlattıklarını hatırlatır. Bu esnada yanına siyah giysili, uzun boylu, saçı sakalı karışık biri gelir. Karen hanım telaşlanır ses dahi çıkaramaz. Adam Karenin sağ elinin içine bir yüzük bırakır. "Senin olanı Sana getirdim" der ve kaybolur. Kendisini rüyada gibi hisseder ve endişe içindedir. Anlatması güçtür. Mennan beye de fazla bir şey söyleyemez. Sokak lambaları yandığında "Şems-i Tebrizi Cami ve Türbesi" önünde durduğunu görürü.
Karen hanım akşam otelde dinlenmeye çekilir. Odaya çıkmadan önce erkek arkadaşı aramış biraz olsun keyiflenmişti. Yemekte içtiği bamya çorbası da zaman zaman yaşadığı hatıraların canlanması için yetmişti bile. Babası da bu çorbadan yapardı ve dergâhta öğrendiğini söylemişti. İnsanın arındığını söylediği yer dergâhtı. Küçük yaşta bunları anlayamıyordu ama şimdi daha iyi düşünebiliyordu. Yemekten sonra yapacağı araştırma için biraz hazırlanmak ister. İkonion turizmin ait Yakut Otel yangınının sabotaj olup olmadığını incelemek için kaynaklara bakar. İtfaiye raporu kaza olduğunu yazar. Gazete ilanlarında da "İş kazası değil, İş cinayeti" yazıyordu. Poliçelerinde primlerini düzenli ödemeleri de ilgisini çekmişti. Bu kadar düzenli olmasını şüpheli yaklaşmasına neden olabilirdi. Patronu Simon beyde onu aramış temkinli olmasını, kişilere şüpheli yaklaşmasını tembihlemişti. Başından beri Mennan beye de şüpheyle yaklaşıyordu. Zira yangında sabotaj yoksa üç milyon paundluk ödemeyi İkonion turizme tazminat olarak vereceklerdi. Buda Simon beyin işine gelmezdi. Çalışmasını bırakıp dinlenmek için yatana uzanır. İçindeki huzursuzluk devam ederken açık balkon kapısına yönelir. Tekrar o esrarengiz sesi duyar. "Kimya...Kimya hanım...". odaya bakınır fakat kimse yoktur. Odanın balkonu Sultan Selim cami ve Mevlana türbesini bakmaktadır. Balkona yönelir etrafa bakınırken caminin şadırvanında daha önce gördüğü o adamı görür. Mesafe uzak olmasına rağmen gözlerini seçebilmektedir. Bayılır gibi olur, güçlükle kendini toparlar tekrar baktığında adam yoktur. Neler oluyor, neden karşıma çıkıp duruyor, neden yüzüğü ona vermişti. Kafası karışıktı. Telaşla çantasına bakar ve yüzüğün hala çantasında olduğunu bunların hayal ürünü olmadığını anlar.
Karen rüyasında bir mekan da bulur kendini. Dua yapan bir derviş sesi duyar. "Ey Yaradan kendi gizli sevgililerinden birinin adını bana söyler misin" diyordu. Cevap gelmişti "Baha Veled'in oğlu Muhammed Celaleddin'dir" . Derviş bu zatı görmek istediğini söyler fakat karşılığında ne vereceği sorulur. Derviş "başımı" der. Karen bu dervişin kendisine yüzük veren kişi olduğunu görür. Şaşkındır. Korkuyla uyanır yatağında olduğunu fark eder.
Mennan beyle yangın hakkında görüşmek için İknion Turizmin merkezine giderler. Eski bir Konya evinin önünde dururlar. Burası onarılıp apart otel yapılmış bir yerdi. Bahçede ki Medusa nın başına ait mozaik dikkatini çeker. İçerde İkoniom Turizmin yönetim kurulu başkanı Ziya beyle tanışır. Odada bir savaşçının sağ elinde kocaman bir kılıç sol elinde Medusa nın kesik başını görür. Bu mozaiğin efsane hikâyesinden dolayı şirketin adının neden İkonion olduğunu ve Medusanın kesik başının da logoları olduğunu öğrenir. Sohbet esnasında Karenin elinde kan olduğunu fark ederler. Karen elinin kanadığını düşünerek hemen lavaboya gider. Fakat hiç bir yerinde kanamanın olmasını gerektiren yara veya kesik yoktur. İlginç bir şekilde yüzük kanadığını görür. Dışarıdakilere bunu nasıl izah edeceğini düşünür. Dün gece gördüğü kâbusları hatırlar. Telaşlanır ama belli etmek istemez zira işi gereği kuvvetli görünmesi gerekiyordur. Tüm bu olanların sorumlusu onlar bile olabilir, yazacağım raporu etkilemeye çalışıyorlar... öfkesini ve kafasında bu düşünceleri belli etmeden lavabodan çıkar ve onlara yüzüğün taşının boya akıttığını söyler. Mennan Bey yüzüğü nasıl ve nerede aldığını anlatır Ziya beye. Ziya bey Karen hanımın ikinci isminin Kimya olduğunu ve Şems-i Tebrizi'nin hanımının adının da Kimya olduğunu söyler. Bu bilgi Kareni belli etmese de şaşırtır. Kendisine bu ismi babasının koyduğunu söyleyerek doğallığını korumaya çalışır. Yangın hakkında bilgi edinmek için otel çalışanları ile görüşmek istediğini söyler ve yarın yangın yerinde görüşmek üzere ayrılırlar.
Mennan beyle beraber yanmış, harabeye dönmüş otele geldiklerinde çalışanlardan Serhat, Cavit ve Nezihe ile buluşurlar. Karen Serhat ve Nezihe ile yangının nasıl çıktığını, o anda nerede bulunduklarını gibi sorularla incelemesini tamamlamaya çalışır. Serhat'ın geçmişteki kötü alışkanlıkları ve kızına sarkmasından dolayı Mennan beyle arası kötü olduğundan konuşma bir tartışma sonucu biter. Karenin bu hoşuna gitmese de yapacağı pek bir şey yoktur.
Akşam yemeğini yemiş Türk kahvesini yudumlarken annesi ve babasının tanışmalarını anımsar. Zira annesi babasını kültürü ile birlikte sevmişti. Türk kahvesi, ney, sema... zamanla bunlar babasını sevmesine yetmez ve sevgi nefrete dönüşmüştür. Annesinin ne kadar nefret etse de babasını içten içe sevdiğini düşünür. Dükkânın önündeki kavga bu düşüncelerden kendisini uyandır. Rüyasında gördüğü uzun cübbeli adam garsonla tartışır. Burası sürekli çorba aldığı yerdir. Adam dükkândan ayrılırken biranda peşinden gitmek ister. Arkasından takip eder göz göze gelirler. Esrarengiz adamla konuşma fırsatı bulur. Karen hanıma hakikati bulması gerektiğini ve hakikati bulmasının sözle değil yaşamakla olacağını söyler. Hazırsan gel der ve elinden tutar.
Karen kendinden geçer. Rüyasında Selçuklu dönemine gitmiştir. Şaşkındır ve arkasında "Hakikati öğrenmeye hazırım diyenin şaşırmaya hakkı yoktur" yazısını görür. Burada Şems-i Tebrizin Mevlana ile buluşmasına tanıklık eder. Üstelik ruh göçü yaşayarak, bu buluşmada Şems-i Tebrizi'nin bedenindedir. Karen uyandığında bir poliklinikte olduğunu görür. Yanında da Mennan Bey vardır. Kendisini "Merec-el Bahreyn" yani (iki denizin buluştuğu yer) Mevlana ile Şemsin ilk buluştuğu yerde baygın bulduğunu, çantasının çalındığından dolayı da kapkaç olayına maruz kalmış olabileceğini söyler. Karen olanları açıklayamaz. Hiçbir şey hatırlamadığını ve ne olduğunu bilmediğini söyler. Üstelik kanayan yüzüğü de çantası ile birlikte çalınmıştır. Gittikçe olayların ilginç olduğunu ve bu olayların babasıyla ilgili olduğunu düşünmeye başlar.
Otele vardığında vakit gece yarısı olmuştur. Televizyonun karşısında yaşadıklarını düşünürken uyuya kalır. Rüyasında tekrar Şemsin suretindedir. Mevlana'nın evindedir ve hücresine gider Şemsle sohbetine ve birbirlerinin biatine şahit olur. Odasının kapısı hızla vurulurken uyanır. Polis çantasını bulmuş ve hırsızın sol elinin(şeriata göre) kesilerek ve kesilen elinin boğazına sokularak öldürüldüğünü söyler ve Kareni sorguya çeker. İlk şüpheli Karendir.
Mennan cinayetin işleniş şeklinden dolayı ilgisini çeker. Menkıbeler kitabından Şems için yazılanlara bakar. Şems kendisine kapılan yanlışları affetmediğini, hemen cezasını verdiğini okur. Karenin çantasının çalındığı yerde cinayetin işlenmesi, yüzüğün de çalınması ve Karenin geldiğinden beri yaşadığı esrarengiz olaylar Şemsin Kareni koruduğu inancına kapılır. Kitabı alarak otele gider ve bu düşüncelerini Karenle paylaşır. Karen bu söylediklerinin anlamsız bulduğunu söyler ama içten içe mantıklı olduğunu düşünür. Mennan babasından dolayı korunduğunu söyler ve Karen iyice sinirlenir ve konuyu kapatır. Odaya çıktığında konuşulanları düşünür. Otel yangınının sabotaj olup olmadığının araştırmasını engellemek için tüm bunların İkonion turizm tarafından oyun mu olduğunu, Şems gerçekten bu kadar acımasız mıydı, Mevlana ailesinden ayırması, Şemsle neden türbeleri ayrı yerdeydi, Mevlana ya karşı hatamı yapmıştı, Şemsin hayatı nasıl son bulmuştu... bu düşünceler onu yormuştu. Banyoya girmek istedi. Küvette bir süre sonra uyuya kalır. Rüyasında Sunny'i görür. Onu birine götüreceğini söyler. Babasının odasına girerler. Şah Nesimin oturduğu yerde Şems vardır. Karene 'bizi sen çağırdın bizde geldik' der Sunny de kastederek. Karen şaşkın ve kızgındır. Cinayetin hesabını sormak ister. Şems; Tanrı istedi oldu, O hem Rahman hem Kahhardır der. Karen boğulmak üzereyken uyanır banyoda olduğunu görür.
Karen otel yangınını araştırmaya devam eder. Bunun için otel çalışanlarından Kadir ile görüşmek ister ve Mennan beyle evine giderler. Yangın ile ilgili sorular sorar. Kadir otel de altı gün çalıştığını fakat otel tadilatta olduğu için haftada üç gün(pazartesi, çarşamba, cuma) gittiğini ve pazartesi oğlunun nişanından dolayı salı gününe kaydırdığını, arkadaşlarının da nişanda olduğunu, otelde sorumlu olan Serhat'a da yalan söyleyip pazartesi işe gideceğini, salı kendisine görünmeden çalışma arkadaşlarıyla otele gittiğini söyler. Yangın anında da Serhat'ın onu gördüğünde tedirgin olduğunu, arkadaşlarını kurtarırken içeride alüminyum renkte giysili kişileri gördüğünü ve bu esnada arkadan başına sert bir cisimle vurulduğunu ve ayılmak üzere iken bu giysili kişiler tarafından dışarı çıkarıldığını söyler. İkoniom turizminde maddi durumunu iyi olmadığı içinde tazminat vermeden yangından sonra işten çıkarıldığını ekler. Karen Kadirin söyledikleri karşısında şüphelenmeye ve yangının sabotaj olması ihtimalini düşünmeye başlar.
Karen otele döndüğünde Mevlana'nın türbesini ziyaret etmek ister. Oradaki bir turist guruba takılır ve türbe hakkında bilgi edinmeye çalışır. Rehber Mevlana'nın Şemsle muhabbetlerinden dolayı kendileri ile ilgilenmeyi bıraktığını söyleyen halkın Şemsi sevmediklerini ve Mevlana'nın iyiliği için Şemsin Konya'dan ayrıldığını, Mevlana Şemsi gelmeye ikna etmek için oğlu Sultan Veledi Şama gönderdiğini, Şems geldiğinde aralarındaki muhabbetin ters karşılanmaması için kızı Kimya hanımla evlendirdiğini öğrenir. Bu esnada çevredekilerin Karene gömleğinin kan olduğunu söylemesiyle yüzüğün tekrar kanadığını fark eder. Oradan ayrılır.
Akşam Mennan ile birlikte İzzet beyin yanına gitmek için anlaşmışlardı. İzzet bey de dergâhta onları beklemektedir. Kareni görünce ' Poyraz bey yüzündeki anlamı vermiş sana' der ve kendisini gördüğüne çok sevinir. İzzet beyden gece boyu manevi kıssalar, babası ile tanışmalarını, dergâh yaşantısını, annesi ile tanışmasını ve bu dergâhı bırakıp hangi düşüncelerle evlendiğini dinler. Babasının bilinmeyen yönlerini öğrenir. Sohbet sırasında telefonu çalar. Arayan Komiser Zeynep'tir. Daha önce görüşmeleri sırasında Serhat ve Cavit hakkında araştırma yapmasını istemişlerdir. Bu konu hakkında konuşmak için kendisini çağırır. Mennan ayrılmadan önce kanayan yüzüğün esrarını sormak ister. Karen merak eder ama konuyu açmak istemese de İzzet Bey yüzüğü görmek ister. Karen nerede verildiğini kimin verdiğini söyler. Şems-i Tebriz'inin Makalat kitabı olduğundan ve burada kanayan yüzükten bahsedildiğinden söz eder. Karen meraklanın ve Mennan Bey kitabı sahaflardan temin edebileceklerini söyler. İzzet beyde kitaba bakacağını söyler. İzin isterler ve Mennan beyle birlikte ayrılırlar.
Zeynep hanım Serhat ve Çolak Salih arasında bağ kurduğunu söyler ve daha fazla bilgi vermez. Karen ve Mennan da Serhat ve Cavit hakkındaki şüphelerini anlatırlar. Bu arada şüphelilerin evleri aranmak için görevliler gitmiştir. Günü yoğun bitiren Karen otele gelir ve Nigel'in gönderdiği mesajı okur ve hoşuna gider. Mevlana'nın Şemse yazdığı şiirdir. Onu arar ve konuşmak kendisine iyi gelir.
Taşı kanayan yüzüğün hikâyesini merak ettiği için hemen kitabı karıştırır. Anlatılan hikâye de; "Şeyhin Dervişe " Halife sana semayı yasak etti" der. Dervişin yüreğinde bir düğüm olur ve hastalanır ve yatağa düşer. Hekim çare bulamaz ve Derviş ölür. Hekim merak eder ve mezarını açtırır, cesedini muayenehanesine taşıtır. Göğsünü açar ve düğümlendiğini görürü. Düğüm sertleşmiş, bir akik taşı olmuş. Zor durumda kalınca bu akik taşını satar. Zamanın halifesi de bunu yüzük yaptırır. Bir gün yüzüğün kanadığını fark eder." Hikaye burada biter ama Karenin aklını altüst etmeye yetmiştir. Kafasında sorular vardır. Derviş Şems miydi, neden yüzüğü ona vermişti...
Karen uyuya kalmış rüyasında yine o kerpiç evdedir. Büyük Ağacın gölgesinde saklanarak oradaki iki kişiye bakmaktadır. Alaeddin ve Kimya hanımı görür. Kız gömleğini telaşla düğümleyerek birilerinin olduğunu fark eder ve acele eve döner. Karen Şems suretindedir. Eve gelen kıza nereden geldiğini sorar ve onları gördüğünden kızın yalanlarını dinlemez. Bir anda bağıran kızın boğazına sarılır ve kız artık ölmüştür. Telaşla uyanır.
Kimya hanımı Şems mi öldürmüştü, bunun için mi semaya çıkamıyordu, benden yardım istediği için mi yüzüğü vermişti... Kafası iyice karışmıştı.
Ertesi gün bulunan pasaportunu bulmak için Mennan beyle birlikte emniyete giderler. Kapıda Serhat ve Cahit'i tutuklandığını görürler. Zeynep komiserin anlattıklarına göre her ikisinin de Solak Kamil ile hapishaneden arkadaşları olduğunu öğrenir fakat otel yangını ile ilgili bir ipucu yakalayamaz. Karen Ziya beyin maddi olarak zor durumda olduğunu, eski işlerinde yaptığı yolsuzlukları da öğrenir. Mennan Ziya bey hakkında bilgi edinmek için babası ile görüşmek gerektiğini söyler. Karenle anlaşır ve emniyet den ayrılırlar. Hemen İzzet efendiyi arar Mevlana müzesinde buluşmak üzere randevulaşırlar. Karen yalnız kalmak istediğini söyler ve Şems-i Tebrizi camiine gider. Gayet sade görünümlü olan türbenin yanında iken çalan saatin altında bir kapı görürü ve kendini oraya bırakır. Sureti yine Şemstir. Halkın Şems hakkındaki fısıltılarını duyar ve kendisi için gelen kişilerle konuşur. Tam yedi kişidirler. Aralarında Mevlana nın büyük oğlu Alaeddin de vardır. Öne çıkan kişi Şemsin daha önce verdiği sözü hatırlatır. Geçmiş zamanda Şems'e Yaradan " Celaleddin'i sana gösterirsem bana ne verirsin?" diye sorar. Şems de canını vereceğini vaat eder. Bu söz üzerine canını almaya gelmiştir.
Karen gözlerini açtığında sandukanın yanında bayılmış görevliler kendisiyle ilgilenmektedir. Gözleri sandukanın yanında yazılı olan levhaya takılır. " Yedi kıskanç, cahil insan tarafından şehit edilen Şems-i Tebrizi Hazretleri'nin Makamı" . Bu yaşadıklarını bilincinin kendisine oynadığı oyun diye düşünür. Kafası karışık bir halde bahçeye çıkar. Bu arada telefonu çalar. Arayan patronu Simon dur.
Yangınla ilgili çalışması hakkında bilgi almak ister. Karen yangının sabotaj olduğunu kanıtlayamadığını
söyler. Fazla yapılacak bir şey olmadığını düşünen Simon ödenecek miktar konusunda Ziya beyle pazarlık yapmasını ister. Karen de bu konu hakkında görüşmek için Ziya beyden randevu alır.
İzzet efendiyle görüşmek için müzeye gittiğinde Mennan beyinde gelmiş olduğunu görürü. Mennan bey İzzet beyin canının sıkkın olduğunu söyler. Zira oğlu maddi olarak zor durumda olduğundan bankadan alacağı kredi için babasının oturduğu eve ipotek koydurmak ister. İzzet efendi bu duruma asla izin vermek istemediğinden üzerindeki malları müzeye bağışlamak için buraya gelmiştir. Karen içeri girdiğinde İzzet efendiye babası Poyrazın kokusunu getirdiğini söyler ve bir süre sohbet ederler. Kendisine Mevlana ve Şemsin arasındaki muhabbeti babası ile Şah nesimin muhabbetine benzeterek içeriğini öğrenmek ister. Kimya hanımın ihanetini. Şemsin öldürülmesini ... kafasındaki sorulara cevap arar. İzzet efendi muhabbetlerinin Allah için olduğunu, maddi aşklar gibi geçici olmadığını ahirete bakan yönünün olduğunu, birbirlerine Allah'ı hatırlattıklarını , Kimya hanımın ihanetinin de söylendi olduğunu söyler.
Ziya bey Karen ile görüşmek için arabası ile yoldan Kareni alır ve ilerlerler. Ziya bey eski nazik tavrını bırakmış bir patron edasıyla Karene hesap sormaya çalışır. "Serhat'ın tutuklandığını ve onu siz ihbar ettiniz" der. Kareni kolundan tutarak hırpalar ve ölümle tehdit eder. araba yağmurlu yolda ilerlerken siyah giysili bir adam belirir. Karem "Şems" diye mırıldanır. Cavit patronundan aldığı emirle arabayı üzerine sürer. Ani bir frenle araba takla atar. Karen kendine geldiğinde Şemsin bir elinde kılıç diğer elinde Ziyanın başını görür. Gözlerini açtığında hastanededir. Hemen bebeğinin durumunu merek eder. İyi olduğunu öğrenir ve kilerin durumu hakkında doktor Cavit'in öldüğünü , Ziya beyinde başının koptuğunu, kendisinin kurtulmasının da mucize olduğunu söyler. Doktor Karene sakinleştirici verinde kendisini Şemsin karşısında bulur.
Şems; Karenin kendisinden yardım istediğini söyler ve beni izle der. Şems önde karen arkada ilerlerler. Şems biraz ileride semaya duracak olan bir gurubu gösterir. Ney sesi duyulmaktadır. Yedi semazen sema için kalkerken bir tanesi kalkamaz. Dikkatli baktığında babası olduğunu görür. Şems "onu bulmak istiyordun işte buldun" der. Karen içten içe bu duygusunu inkar etmez. Şems aslında Poyraza yardıma geldim der. "Onun vicdanında bir leke, kalbinde bir düğüm vardır. İşte o düğüm sensin. Bedeninden sıyrıldığı halde semaya çıkamamakta ve sana olan sevgisi onu aşağıya çekmekte" der. Karen kanayan yüzük hikayesini hatırlar. "Eğer düğümü çözmek istersen yüzüğü sahibine vermelisin" der. Kimya elindeki yüzüğü vermek için babasına doğru gider. Küçük kızını gören Poyraz bey ağlamaya başlar. Karen babasını affettiğini ve semaya kalkmasını ister. Düğüm çözülmüş Sema başlamıştır.
Gözünü açtığında Mennan Bey serum şişesini düzeltmektedir. Karen kazayı sorunca Mennan Bey anlatmaya başlar. Ziya ve Cavit'in öldüğünü, ödenecek tazminatın İzzet efendiye kalacağını onunda parayı müzeye bağışlayacağını söyler. Karenin telefonu çalınca Mennan Bey onu annesiyle baş başa bırakır. Annesi Karene babasının ölüm haberini aldığını söyler. Uzun suredir yattığını dün gecede vefat ettiğini ve Şah Nesimin aradığını anlatır.
Comments