Damga
- Admin
- 25 Tem 2017
- 11 dakikada okunur

İçerik-Giriş :
Reşat Nuri Güntekin 1889'da İstanbul’un Üsküdar ilçesinde dünyaya geldi. Çocukluk yıllarında okuduğu Fatma Aliye Hanım’ın Udi isimli romanı hayatına iz bırakıp, sanata heveslendiren eserleri arasına girdi. İzmir'deki Frerler okulunda bir süre öğrenim gördükten sonra İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde öğrenim gördü. Yüksek öğrenimini Darülfünun Edebiyat Şubesi'nde 1912'de tamamladı. 1927'ye kadar çeşitli okullarda Fransızca ve Türkçe öğretmeni ve müdür olarak görev yaptı. Öğretmenlik mesleğinin yanı sıra edebiyatla uğraşan Reşat Nuri, hikâye ve tiyatro yazma hevesi duyar. Daha sonra tiyatro edebiyatını benimseyerek bir tiyatro yazarı olmak için uğraşır. Romanlar yazan, tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayınlayan sanatçı “Çalıkuşu” adlı romanının 1922’de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilmesiyle şöhrete kavuşur. Güntekin, 1931'de maarif müfettişi oldu ve bu arada Dil Heyeti'yle birlikte bazı çalışmalarda bulundu. Anadolu’yu baştanbaşa dolaşmasına neden olan müfettişlik görevi sayesinde ülkenin gerçeklerini yakından görme ve tanıma imkânı buldu. Eserlerinde Anadolu'daki yaşamı ve toplumsal sorunları ele almış; insanı insan-çevre ilişkisi içinde yansıtmıştır. 1939'da ise Çanakkale milletvekili olarak TBMM'de bulundu. 1950'de Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Türkiye temsilciliği ve öğrenci müfettişliği görevleriyle Paris'e gitti. Paris kültür ataşeliği yaptı. Cumhuriyet dönemi edebiyatında önemli bir yeri olan Çalıkuşu, Yeşil Gece ve Anadolu Notları gibi eserlere imza atmış roman, öykü ve oyun yazarıdır. Güntekin'e akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavisi için Londra'ya gitti ve orada, 7 Aralık 1956'da hastalığına yenik düşerek öldü.
Roman dışarıdan bir gözle anlatılmıştır. Kitap hikâyesi ile meşruiyetin ilanını, padişah ve ekibinin tevkif edildiği Osmanlının son dönemlerini anlatır. O dönemde birçok cephede savaşlar sürerken Anadolu’nun her tarafında dağılmışlık, perişanlık, yoksulluk, işsizlik ve kıtlık ile halkın maddi durumu ve menfaat uğruna insanların nasıl bencilleştikleri ile de ahlaki çöküşü dile getirilmiştir. Yazar sevgisi uğruna hırsızlık damgası yiyen bir saray beyefendisinin kendi iç dünyasında ki çatışmaları ve toplumun bu duruma vermiş olduğu tepkiyle, kendi vicdanı ile toplumun vicdanını karşılaştıracak çökmüş bir toplumun iç yüzünü yalın bir dil ile yazmış, bir vehim uğruna bir hayat nasıl harcanır bütün çıplaklığı ile anlatılmıştır.
Karakterler
İffet: Ana karakter olan İffet ihtilal ruhlu, çekingen büyük ve zengin bir ailede yetiştiğinden görgü kurallarını iyi bilen, eğitimli, çok okuyan, sevdiği insanı zor durumda bırakmamak için kendi hayatını hiçe sayan, kendinden ziyade sevdiklerini düşünen, yardım sever, içe dönük bir karakter.
Muzaffer: İffetin abisi. Babasının tevkifine kadar özel dersler alıp çok iyi yetişmiş saray beyefendisi, ihtilaldan sonra bir aileye iç güveyi gitmiş, hayata karşı temkinli kendi hayatını önemseyen ancak az da olsa İffete yardım etmeye çalışan bir karakter.
Halis Paşa: İffetin babası, saray görevlisi vezir. Eşi, büyük oğlu ve küçük çocuğu vefat ettikten sonra kendini saray işlerine ve kitaplara vererek zamanını saraysa ve evdeki kütüphanesinde geçiren, ciddi sert mizaçlı, çocuklarına karşı mesafeli davranan, çocuklarının saray terbiyesi ve özel derslerle eğitilmesine özen gösteren bir karakter.
Kamiyap Kalfa: Annesi sağken köşkte yaşayan, vefatından sonra şffetin yetişmesinde çok büyük emekleri olan iffetin üzerine titreyen, onu bir an olsun yanından ayırmayan iffetin dadısı.
Mahmut Hoca: İffet ve Muzafferin hocası. Uzun yıllar İffet ve Muzaffere evlerinde ders veren, hayatını kibar aile çocuklarına özel ders vererek geçiren kendi halinde, yumuşak, fedakar ve vefakar İffet ve babasının elden ayaktan düşünceye kadar yollarında olmaya çalışan bir karakter.
Celal: Ortaokul sıralarında idadi mektebinde tanışarak arkadaş ve dost olduğu Celal ihtilali, meşruiyeti destekleyen, hukuk fakültesinden mezun olup avukatlık yapan, sonra ticarete atılıp dava adamlığını bırakan her koşulda İffetin hep yanında olan dost bir karakter.
Vedia: İffetin ders vermek için gittiği evin genç hanımı. Yaşça İffetten büyük olmasına karşı İffetin aşık olup seviştiği, sonra yakalanmamak için İffetin hırsızlık damgasını yiyerek hayatını harcadığı, kendisini ve arzularını düşünen bencil bir karakter.
Detaylı Özet
Çocukluğunun en eski hatırası bir Ağustos şenliğidir. Bu hatıra görülmüş bir şeyden ziyade vaktiyle dinlenmiş bir masalın hayalde bıraktığı izlere benzer... Bu dünyada başka bir âlemde ucu bucağı olmayan bir bahçe de dallara asılmış renkli fenerler, bembeyaz ince yollar. Uğultulu mahşer kalabalığı yalnız karanlık ve aydınlıktan ibaret vehim dünyası.
Karanlık bir gecede dünyaya gelmiş ve annesini küçük yaşta kaybettiğinden dolay hiç hatırlamamaktadır. Sadece annesini tanımamış bir çocuk kalmamak için annesinin hayalini icat etmiştir.
Eren Köydeki köşkü bir Ağustos gecesindeki şenlikle hayal meyal hatırlıyordur. Paşa babası o gün vezir olmuş ablasını o gün gelin etmişlerdir. Seneler sonra gittiği Eren Köyde göstermişlerdir. Küçükken satılan köşkü görünce hatırlamıştır bunları. Buna rağmen Aksaray da ki köşkü daha net hatırlar ve ara sıra yolu düşünce gidip karşısında ki çınarın altında bir kaç dakika kalıp evini seyreder.Çocukluğunun hatırladığı kısmı bu evde geçer.
Ramazanda sofada cemaatle namaz kılınır, Kuran ve ilahiler okunur. Dadısı Kamiyap kalfa ile namaza durup dua eder.
Rahmetli büyük abisi bu evde evlenir. Kardeşi Muzafferle okula bu evde başlar, merasimle geçip el öperler. Küçük kız kardeşi Suad bu evde vefat etmiş, küçücük cenazesini bu evden kaldırmışlar. Sonunda konağın yandığı gece Kamiyap kalfa kucağında yangından kaçırırken dizleri üstüne bu evin kapısının önünde düşmüştür. Çınarın altında birkaç dakika beklerken acı tatlı hayallerle eski İffet'e bürünür.
Çok iktisatlı olan ve evin idaresini yapan annesinin vefatından sonra konağın düzeni bozulur. Rahmetli büyük abisi çapkın ve müsrif, kız kardeşlerinin hiç bir şeye aklı ermez, konak cahil lala ve hırsız harcırahlar eline düşer. Muzafferle beraber zengin ailelerin çocuklarına ders veren kendi halindeki Mahmut efendiden ders alırlar. Babası çoğu zamanını odasında kitapların arasında geçirir. Çok sert ve korku veren bir kişi oluğundan kimseyle görüşmez. Çocuklarına sevgiden ziyade korku veren bir yapısı vardır. Annesi ölünce kendisini annesinin dadısı Kamiyap kalfa büyütür. Onunla haşir naşir olur. Konağın üst katında ki oda da kalırlar. Diğer çocuklar gibi okula gitmez. Haftada iki gün Mahmut Efendi evde ders verir.
Kamiyap kalfanın arkadaşı Mahpeykerin sokağından okula gizlice misafir olarak gider. Mahpeykerin oğlu Murat ile çok iyi arkadaş olur. Hoca efendilerin kendisine ayrıcalıklı davranmasını istemez ama bir şeyde söylemez. Çocukların büyük adamlar gibi, gizli dertleri ehemmiyetle sakladıkları izzetinefis yaraları vardır. Bir gün okulda çocukların yaptığı bir yaramazlıktan dolayı sıra dayağı çekilirken İffet’i atlayan Hoca efendiye kendisinin de falakaya yatırılmasını istemişti. Çünkü kendisine iltimas geçilmesi izzetine dokunmuştur. Okulda anneannesi kötürüm oluğu için çalışmak zorunda kalan, yoksul küçük Ömer'den öğrenir hayatı, çünkü Ömer hayatın her sıkıntısını yaşamıştır. Birde Harbiye de göreve başlamadan iftiraya uğrayan abisi vardır. İffet bir gün hastalanır rüyasında küçük Ömeri ve abisini sayıklar. Babasından abisinin affını rica eder. Babası kabul etmez ve okula ve sokağa gitmesini yasaklar. İffet'i on dört, Muzafferi on yedi yaşına kadar Mahmut efendi okutur. Kamiyap kalfanın yerini ve sevgisini Mahmut Efendi almaya başlar. Yangından evvel Aksaray da, sonra Fındıklıda ki evde oturmaya devam eder. İffet ve Muzaffer her yıl yaz tatilinin iki ayını Karamürsel de Damlacık Çiftliğinde iki çocuğuyla dul kalmış kendisini çok seven Hatice halasının yanında geçirir. Çiftliği çok seven İffet yaz tatilini iple çeker.
On yedi yaşında ki ağabeyi Muzaffer hünkâr yaveri olmuş. Paşa babası İffet'i idadi mektebine yazdırmış, çocukken girdiği mektep de genç delikanlı olduğu bu yerde yeni fikirler edinir, Namık Kemalin kitaplarını okur. Celal adında hürriyet aşığı, ihtilal taraftarı biriyle de samimi olur. Padişahın haksızlıklarını ve hafiyelerin fenalıklarını dinler, meşruiyeti ve hürriyeti savunmaya başlar. Bir gün okulda meşruiyet taraftarı bir hocayı şikâyet eden mektup gelir. İffet vezirin oğlu olduğundan imzasız mektubun kendisinin gönderdiği düşünülüp sorguya alınır. Arkadaşları ve öğretmenler İffetten şüphelenip ona karşı soğuk davranırlar. En yakın arkadaşı Celalde şüphelenince İffet okuldan kaçıp bir daha dönmemek üzere eve gider. Paşa babasıyla karşılaşır ve kendisinin muhbir olmadığını anlatır.
Okuldan ayrılmış bütün zamanını evde kitap okuyarak geçirir. Hangi mesleği yapacağına dair herhangi bir fikri yoktur. Abisi görevlendirilmiş ancak kendisinin sonu belli değildir. Bu durumdan evde herkes rahatsızdı. Bu arada Kamiyap kalfa vefat eder ve ihtiyar bir lala ile kalfayı defnetmekten dönerken vapurda yanına Celal gelir. Okulda ihbarı yapan kişinin öğretmenin yerinde gözü olan başka bir öğretmen tarafından yapıldığının ortaya çıktığını söyler ve af diler. İffet dadısının yokluğunu bir nebze olsun Celalle ve mektup olayında temize çıkmakla unutur. Ölünceye kadar dost kalmaya söz verirler. Karamürsel de Damlacık çiftliğinde meşruiyetin ilanını haber alınca İstanbul’a döner. Ortalık karışmış eniştesi Mısıra kaçmış, babasını da saray mensubu olduğu için tevkif etmişlerdir. Bu durumlardan sonra eve hiç bir akrabası gelmezken ki gün sonra Mahmut Efendi gelir. Paşanın polis karakolunda olduğunda öğrenir ve babasını görmeye gider. Zar zor paşayı görürler. Paşa, Mahmut efendiye "dünya daimi bir inkılâp dünyasıdır esef etmeyiniz" diye teselli verir. Ertesi gün Midilliye götürüleceğini söyleyince İffette babasıyla beraber gitmek ister. İffet babasıyla beraber iki buçuk yıl Midilli de bir evde hapis hayatı yaşar. Babasının mal varlığına el konur. Son kalan şahsi eşyalarını dahi satmak zorunda kalır fakir bir hayat yaşarlar. Bir kış gecesi paşa babası zatürreeden İffetin yanında vefat eder. Meşruiyet ailesini dağıtmış ablası ve eniştesi Mısıra yerleşmiş, abisi büyük adada iç güveysi gitmiş, akrabalar aramaz olmuştur.
Yirmi bir yaşında İstanbul'a dönen İffet okuluna kaldığı yerden devam eder. Önceleri adada abisinin yanında kalır. Sonra bir ailenin çocuklarına ders vermeye başlayınca İstanbul'a döner pansiyona yerleşir. Hem ticaret ile uğraşan, hem mebus olan Cemal Kerim Beyin iki çocuğuna ders verir. Cemal Kerim beyin eşi ölünce İzmir'den bir tüccarın zarif ve naif kızı olan Vedia hanımla evlenmişti. Bu kadın genç ve küçük bir çocuğu vardı. Vedia hanım babası ölünce iyice sessizleşmiş, içine kapanmış pek dışarı çıkmaz olmuştu. İffeti uzaktan izliyor, ara sıra yanlarına sessizce gelip, sessizce gidiyordu. Bir akşam evlerine gelen misafir iffeti küçük düşürücü sözler sarf etmesinden sonra, iffet işi bırakıp ayrılmak ister. Vedia hanım gitmesini istemez. Vedia Hanım İffetin ilk aşkıydı, gitmekten vazgeçmiş artık birçok gece Cemal Kerim beyin evinde kalıyor geceleri Vedia hanımla buluşuyorlardı. Bu sakin sessiz, hatta tavırlı kadın göründüğü gibi değil, mağrur ve hassas bir ruhu vardı. Aradan günler aylar geçer. İffet ve Vedia gizli gizli buluşup sevişirler. Yine böyle bir gecede evin kahyası eve hırsız girdi sanıp polis çağırır. O gece eve gizlice giren İffet, Vediayı bu durumdan kurtarmak için hırsızlık yaptığını söyler ve tevkif edilir. İki gün karakolda kalıp Cemal kefaretle İffeti çıkarıp evine götürür. Celal her şeyi anlar ve İffetin hırsızlık yapmayacağını bilir. Celal İffetin avukatlığını yapar. İffette hırsızlık damgasını yememesi için, gerçeği anlatması gerektiğini söylese de ikna edemez, mahkeme İffeti altı ay hepse mahkûm eder. Sevgilisini kurtardığı için kendisiyle gurur duyar ancak koridorda Mahmut efendiyle karşılaşınca kendini bir darbe yemiş gibi hisseder. İffet hapishane de çeşitli suçlardan içeri girmiş beş mahkûmla günlerini geçirmeye çalışır. Uzun süren yağmurların arkasından güneşli bir şubat günü Karamürsel Damlacıktan Hatice halası gelir ziyaretine, çiftlikte işlerin iyi gitmediğini çiftliği satıp borçları kapattıktan sonra kalan para ile İstanbul’dan ev alıp yerleşmeyi düşündüğünü anlatır. Halası bunları anlatırken bütün akrabalarının kendisi için öldüğünü ve kendisinin damgalı bir hırsız olduğunu anlar. Önceleri
İzmit’te Vediayı beklemiş ama gelmeyince ümidini kesmiştir.
Bir pazar akşama doğru mahpus hayatı bitmiş, hapishaneden bir arkadaşı ile terhis olmuştu. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak çünkü hırsızlık damgası yemiş bir kişi halk arasında eski güveni sağlayamazdı. Önce Celalin evine gider bir kaç gün orda kalır. Sonra Mahmut efendinin evinde kalır. İskelede abisi Muzafferle karşılaşır, abisinin evine gider. Her ne kadar titiz davransalar da Muzafferin eşi İffete güvenmediğini hareketleri ile belli eder. İffetin odasında unuttuğu incilerini, çocuğun oyuncakları kalmış bahanesi ile alırken İffet görür. Bunun üzerine evden ayrılıp kendisine bir oda kiralar, Celalin yanına sık sık gidip gelir. Celal hem arkadaş hem baba gibi sahip çıkar İffete. Bazı günler kendi işini bırakıp İffete iş arar, koşuşturur. O günlerde memleketin ve İstanbul’un durumu çok karışık yer demir gök bakır, iyi ile kötü, güzel ile çirkin birbirine karışmış. Memleketin ekonomisi iyi değildir. İffetin hırsızlıktan sabıkalı olması da iş bulmasını hayli zorlar. Damlacıkta ki halasından, Muzaffer abisinden de ara sıra yardım gelmezse aç kalacaktır. Hatta bazı günler aç gezip gece aç yatar, ancak bu durumu kimseye bildirmez, özellikle Celalin haberi yoktur. Hatta oda kirasını ödemek için babasından yadigâr altın saatini satmak için çarşıya gider. Bir ermeni kuyumcusuna mecburen satmak zorunda kalır. Evine döndüğünde borçlarını verir ertesi gün Celalin yanına gider, Celal Hukuku-Millet gazetesinde bir iş bulmuştur. İffet görüşmeye gider ve Sami Beliğ beyin muhabirlik teklifini kabul etmek zorundadır. Ertesi gün işe başlar, kısa zamanda işi benimser arkadaş edinir. Ancak içindeki damgayı, yüzündeki karayı unutamadığı için kimseyle samimi olmaz. Çalışmak çok iyi gelmiştir. İffet' insanlığından çıkmak üzere, ahlakının bozulacağı bir zamanda yeniden hayata tutunmuştur. Yaşadığı bunca sıkıntıya rağmen sevdiği kadın için yaptığı fedakârlıktan hiç pişmanlık duymaz. O vakit onun için kendisini ateşe atmanın acı bir lezzet ödenmesi gereken bedel olduğunu düşünür. Sami Beliğ Bey bir gün İffeti odasına çağırır. İşlerin kötüye gittiğini kurtarmak için para yapacağını, bu iş içinde İffeti uygun gördüğünü söyler. Fakat İffet kabul etmez, işi başkasına gördürür. Ancak gazete, kurtulamaz daha kötüye gider ve sonunda batar. İş yeri kapanınca Sami Beliğ bey Anadolu Sancaklarından birine mutasarrıf olur.
Hukuku Millet kapandıktan sonra Telgraf gazetesinde iş bulan İffet yine çok çalışır kısa zaman da kendisini sevdirir. Ancak burada da şöyle bir sorunla karşı karşıya kalır. Selamet-i Milliye adındaki başka bir gazete ile sürekli münakaşa halinde olan Telgraf gazetesi birbirleri hakkında makaleler yayınlar. Halkın hoşuna giden bu durumdan gazetenin tirajı artar ancak bir gün Selamet-i Milliye gazetesinde İffetin bir zamanlar hırsızlıktan hapis yattığını yayınlayınca İffet istifa edip gazeteden ayrılır. İffet için kara kış günü sefalet ve yokluk başlamıştı. Muzafferin gönderdiği para kirasına ancak yetiyor, aç be aç soğuk odada titreyerek yaşamaya çalışıyordu. Gazetenin kendisini teşhir etmesinden sonra sokağa da pek çıkmaz olmuştu, bütün insanlar garabet gibi üzerine gelecekmiş gibi hissetmeye başlamıştı.
Yine böyle soğuk ve karlı bir gecede evden çıkıp denize doğru yürürken bir kadeh içip ısınmak için meyhaneye girer. Orada hapishane arkadaşına rast gelir. Bir kaç kadeh içip ısınır. Arkadaşının etrafında çeşitli suçları işlemeye devam eden ekip vardır. Kanunun vurduğu damgalardan dolayı namuslu insanlar arasından çıkmış, sevdiklerine yabancı olmuştur. İki saat kadar kaldığı serseriler arasında kendine kuvvet ve sükûnet gelmişti. Kendisinin de artık o serserilerden olduğunu düşünmeye başlamıştı. İnsan kimin yanında yüz karası yoksa kimin yüzüne çekinmeden bakarsa kendisini ona yakın bulur. İşten ayrılalı dört ay olmuş parasız kalmış, aç kalmış, kaldığı odadan ayrılmış, yaşama ümidini kaybetmiş bir halde yürürken Celalin sesini duyar. Celal yine bulmuştur kendisini. Konuşur dertleşirler. Eski gururunu bir kenara bırakıp her şeyi Celale anlatır. Celal de İstanbul’dan ayrılmış Konya’ya yerleşmiş Avukatlığı bırakıp ticarete atılmış işleri ilerlemiştir. İffeti de aramış sonunda bulmuştur. İffet tam uçurumun kenarında hayatın kıyısından dönmüştür. Celal ile Konya’ya gidip beraber çalışmaya başlamıştır. Artık yeterince kazanıyor bugün ne yiyeceğim diye düşünmüyordur. Sık sık iş seyahatine çıkıyor, Anadoluyu geziyordu. Harbin yoğun devam ettiği hayatı Anadolu da daha iyi görüyordu. Her yolculuğunda bir veya bir kaç yaralı askerle karşılaşıyor, onlara elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor, tanıdığı yeni insanlar geçmişini bilmedikleri için rahat hareket ediyor. Kanunun vurduğu damga yavaş yavaş siliniyordu.
Bir kış günü İzmir’den İstanbul’a trenle dönerken Uşak yakınlarında kardan dolayı tren yolda kalır ve daha gidemez. Yolcular perişan haldedir. Hastalar, yaşlılar, yaralı askerler vardır. İffet den vagonların etrafında hasta bir annesinin olduğunu söyleyen ismini sonradan öğrendiği Rana Hanım yardım ister. İffet para karşılığında bir kaç adam tutup yakınlardaki bir köye annesini götürür. Köyde yaşlı bir kadının evinde kalırlar. Rana ve annesinin bütün ihtiyaçlarını karşılayan İffet ve Rana arasında yakınlaşma olur. On bir gün köyde kaldıktan sonra İffet kendi eliyle İstanbul’da ki evlerine götürür. Romatizmadan dolayı kalkamayan asker babası, İffete çok iyi davranır bir gece misafir olup üç gün sonra tekrar gelmek üzere ayrılır. Eski sevgilisi Vediayı tamamen unutmuş Rana’yı sevdiğini anlamıştır. İstanbul’da damgalı bir hırsız olduğunu düşününce Rana’yı görmeye gidememiş ama içindeki sevgi günden güne büyümüştür. Yine İstanbul’a seyahatlerinin birinde eşi vefat etmiş kendisi de iyice elden ayaktan düşmüş, geline ve torunu ile beraber yaşayan hocası Mahmut Efendinin yanına gider. Hocasının yanından ayrıldıktan sonra sokakta bir erkeğin kadını döverek söverek karakola götürdüğünü görür, dayanamaz yanlarına gider. Adam kadının hırsızlık yaptığını söyler. Kadının hayat kadını olmasına rağmen İffet diyetini öder ve kadını kurtarır. Kadına acıyan İffet onu düştüğü bu hayattan kurtarmak ister. Kadını alıp kaldığı otele götürür. Kadına aklından geçenleri anlatır. Ona bir ev tutup bütün ihtiyaçlarını karşılayacağını, birbirlerine yarenlik edebileceklerini anlatır. Ancak hayat kadını bunu kabul etmez, gece otelde beraber kalıp içip eğlenirler kadın sabah İffetin cüzdanından on sekiz lira alarak otelden çıkar. Hayat İffeti sürekli dürüst olmayan ahlaksız insanlarla karşılaştırır. Nerdeyse toplumda hiç dürüst insan kalmamıştır.
Celalle çalışmalarının ikinci senesinde Muzafferden “ davayı kazandık İstanbul’a gelmen lazım” diye bir telgraf alır. Meşruiyetin ilanı, arkasından babasının tevkifi ve mallarına ,köşk ve çiftliğe el konulmasından dolayı Muzaffer malların iadesi için dava açmış sonunda kazanmıştır. Çiftlik ve köşkün satışından İffetin payına epey bir miktar düşmüş. Yıllardır çektiği sefalet hayatından kurtulmuştur. Celal parayı emin olduğu ticarette değerlendirmeye başlar. İffet Celalin bütün dediklerini kabul eder. Çengelköy’de bahçe içinde bir ev alan İffet, Mahmut Efendi vefat edince gelinini yanına alır. Bir bahçıvan ile evin işlerini görürler. İffet zamanının çoğunu kitap okuyarak, bahçeyle ilgilenerek geçirir. Konya’daki şirkette çalışan bir arkadaşı İstanbul’a İffeti ziyarete gelir. Arkadaşının amacı eğlenmek çapkınlık yapmaktır. İffet bir akşam mecburen Beyoğlu’na götürür. Hapishane de tartıştığı arabacıyla karşılaşan İffet çok zor durumda kalır. Arabacı bir iki kadeh içip sarhoş olunca İffetin hırsız olup içerde yattığını bağırarak haykırmaya başlar. Bu durumdan çok etkilenen İffet yarı baygın şekilde evine götürülür. Bir ay kadar rahatsızlanır.
İffet bir gün vapur beklerken gözlüğünü düşürüp kırar. Yeni gözlük almak için yürürken Vediaya rastlar, biraz konuştuktan sonra ayrılırlar. Vedia eşinden ayrılmış Erenköy’de kardeşi ve oğlu ile yaşamaktadır. İffet unuttum sandığı Vediayı görünce onu ne kadar çok sevdiğini anlar. Artık eşinden ayrılmıştır. Vedia ile evlenmeyi düşünür. Erenköy’de ki evini öğrenip görüşmek ister. Çocuğunu almaya giderken görüşebileceğini on dakikalık bir zamanı olduğunu söyleyen Vedia hanım görüşmeye tam zamanında gelir. İffet, Vedia hanıma onu ne kadar sevdiğini onunla evlenmek istediğini söyler. Vedia hanım kendisinin İffet'ten yaşlı olduğunu ve İffet'in hırsızlıktan damga yediğini, çocuğunun büyüdüğünü anlatarak bahaneler bulur. Evlenmek istemez. İffet hayatını bir vehme harcadığını düşünerek Vedia'nın soğuk yüzüne bakmadan Allah'a ısmarladık der ve kalkar.
Comments