top of page
Ara

Kiralık Konak

  • Yazarın fotoğrafı: Admin
    Admin
  • 4 Ağu 2017
  • 15 dakikada okunur

İçerik-Giriş


Yakup Kadri Karaosmanoğlu 1889 Kahire doğdu. Türk romancı, gazeteci, şair ve diplomattır. Roman, öykü ve makaleleri ile Türk toplumunun Tanzimat’tan bu yana geçirdiği değişiklikleri anlatmış bir yazardır. Asıl ününü romanları ile sağlayan yazarın en ünlü romanları Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. Edebiyat yaşamının başında Fecr-i Ati edebiyat topluluğunun kurucu üyeleri arasında yer almış; daha sonra bireyci düşüncelerden uzaklaşarak toplumculuğu kabul etmiş bir yazar olarak değerlendirilir. Milli Mücadeleden itibaren Atatürk’ün yakın arkadaşları arasında yer almıştır. Kadro dergisinin kurucularındandır. Dergi, devrin yöneticileri ile fikir ayrılığına düşüp Kemalizm’i değiştirmekle suçlanarak kapanmasından sonra diplomat olarak yurt dışında çeşitli görevlerde bulunmuştur. Anadolu Ajansı'nın kurucularındandır, ömrünün son yıllarında ajansın yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı’nda yaşananlar Yakup Kadri’nin edebiyat anlayışını değiştirmesine neden oldu; sanatın "şahsi ve muhterem" olduğu düşüncesinden uzaklaştı. "Toplum için sanat" anlayışına yöneldi ve Milli Edebiyat akımının sade dil anlayışını benimsedi. Yakup Kadri, 1960 İhtilali’nden sonra Kurucu Meclis Milli Birlik Komitesi Temsilciliği yapmıştır. Siyasal yaşamının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekili oldu. 13 Aralık 1974’te Ankara’da tedavi görmekte olduğu Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde hayatını kaybetti.


Yakup Kadri’nin ilk romanı olan Kiralık Konak , toplumda Batılılaşma ile Anadolu kültürünü bir arada anlatır. Batı hayranlığı ile kuşaklar arası meydana gelen duygu, dusunce, dunya gorusu ve hayat tarsi ayrilik ve ayrismalarini; toplumsal çözülüş kavramını temelinden inceler ve bunu bir konağin dağılışı etrafinda betimler. Sonunda satiliga çıkan konağın, bu toplumsal değişimlerle farklı yerlere dagılmış ve farklı hayatlar peşinde olan konak sakinleri; Tanzimat’tan Mesrutiyet’e uzanan bir kopus sureci icinde Istanbulin(bir elbise tarzı) giyen, ölçülü ve namuslu kişiler olmakta çıkıp, sırtlarınana gecirdikleri redingotlarıyla riyakar, yarı usak ve adi bir kuşağın temsilcileri haline gelmesini resmeder. Osmanlı'nın son zamanlarini temsil eden hasta, yaşlı ve sessiz bir adam olan Naim Efendi; Ittihat ve Terraki dönemini temsil eden Servet Bey, Seniha ve Faik Bey; toplumun geçmiş ve gelecek arasında sıkışmasını temsil eden vatansever, ahlaklı ve dürüst kişiliği Hakkı Celis üzerinden anlatır. Üç kuşak birarada incelenmiştir. Yazar bu romanı o dönemin sokakta kullanılan Türkçe'si ile, anlaşılır bir anlatım kullanarak zengin tasvir içeriği ile kaleme almıştır.


Karakterler:


Naim Efendi: Altı yüz yıllık tarihiyle üç kıtaya hükmetmiş Osmanlı'nın son dönemlerini temsil eden, Abdulhamit ricalinin dönemine yaşamış, Mabeyn-I Humayun’a mensup, altmışlı yaşlarda emekli olumuş devlet memuru. Emekli olunca köşesine çekilmiş, hasta yaşlı, basiretsiz, konagından çıkmayan, dış dünyada ne olup bittiğinden bihaber, hayatını etrafındakilerin şekillendirip yönettigi, zamana ayak uyduramamis ve bu yuzden elindeki serveti yavas yavas kaybeden bir adamdir. Butun bu özellikleri ve basiretsizligi Osmanlı’yı tasvir eder; konagin yokolusuna sesini çikarmayan, sessiz, çekingen, temiz giyimli, nazik ve müşfik bir karakter.


Seniha: Naim Efendi’nin torunu, Sakine Hanım ile Servey Bey’in kızı ve Cemil’in kardeşi. Geçmişte varolan örf ve adetleri ve neredeyse geçmişle alakalı bütün her şeyi reddeden, Batı hayranı, Avrupa düşkünü, iyi giyimli, İtthihat ve Terakki dönemini temsil eden, süslenmeyi ve eğlenmeyi seven, iyi egitimli, ince ve zarif bir genç kız. Kendi hayatı ve rahatını düşündüğü için bencildir. İçi dışı bir, sevmeyi ve sevilmeyi bilir. Osmanlı’dan kalan ahlak anlayışını ve aile düzenini reddeden, başına buyruk, özgür bir yasayış tarzı ve karar mekanizmasi olan ama her kararının sonunda hüsrana ugrayan ve istedigini elde edemeyen; ancak buna ragmen geçmişin temizligini, saflığını ve ahlakını katleden Batılılaşma olgusu ugruna bütün hayatını mahveder. Seniha özetle Osmanlı’yı temsil eden Naim Efendi karakterinin karşısın da Batı hayranı, kendi kültürüne yabancı, zevk düşkünü bir karakteri temsil etmektedir.


Servet Bey: Naim Efendi’nin damadı, Duyun-u Umumiye muffetislerinden olup, Türklükten ve Müslümanlıktan nefret eden bir kazaskerin oğludur. Kendisi kırk beş yaslarinda bir zuppedir. Alafranga hayat ve Avrupalılaşma uğruna akşama kadar her türlü garabeti yapar. Para kazanabilmek icin her türlü yola başvurur. Çok para kazanıp, Avrupa’ya gidip oraya yerleşmek ister. Çocuklarını Avrupalı gibi yetiştirmek için yabancı hizmetçiler tutup evde Türkçe konuşulmasına müsade etmemiştir. Hatta evini bile Avrupai tarzda dizayn etmiştir. Naim Efendi, Osmalı’nin Tanzimat Dönemi’ni temsil ederken, Servet Bey Servet-i Funun (Fenlerin zenginligi) Donemi’ni temsil eder. Semiha ise Mesrutiyet Dönemi’nin özelliklerini barındırmaktadır.


Sakine Hanim: Naim Efendi’nin kizi, Servet Bey’in karısı, Semiha’nin annesidir. Osmanlı müşaviri olan Naim Efendi’nin konagında kalabalık bir aile içinde Osmanlı terbiyesi ile yetişmiş, sessiz, sakin, eşine ve çocuklarına sözü geçmeyen, basiretsiz, çocuklarının ve kocasının nüfuzundan çıkamayan, onların istek ve arzularına göre yaşayan, zayıf bir karakterdir.


Faik Bey: Kasım Paşa’nın oğludur. Kumral, uzun boylu, hummalı bakışları olan, Avrupa’da egitim almış dolayısıyla da iyi Fransızca konuşan, eğlenmeyi ve kumarı seven, ahlak yoksunu, sevmekten degil de sevilmekten ve ilgi görmekten hoşlanan, kendisinden ve zevkinden başka bir sey düşünmeyen, ilişkilerini maddi menfaatler üzerine kurmuş olan, küstah ve şımarık bir karakter. Mesrutiyet Donemi’ni temsil eden Seniha’nın tamamlayıcısıdır.


Hakkı Celis: Naim Efendi’nin kardeşi Selma Hanım’ın torunudur. Şiirleri seven, romantik, utangaç, zayıf, özgüveni olmayan, Seniha’yı küçük yaştan beri çok seven, fedakar, saygılı ve nazik bir karakter. Bozulmuşluğu ve dağılmışlığı simgeleyen Faik Bey ile Seniha’nın karşısına toplumdaki vatansever, dürüst, ahlaklı, fedakar ve vefakar fertleri temsilen çıkar.


Cemil: Naim Efendi’nin torunu Semiha’nın kardeşidir. Yanlış Batılılaşma sonucunda, eglence düşkünlüğü nedeniyle, yaşının çok üzerindeki gece hayatı anlayışı yüzünden hayatını çöpe atan bir karakter. Ve toplumda bu sebeplerle hayatını mahveden insaları simgeler.


Selma Hanim: Naim Efendi’nin kız kardeşidir. Otoriter ve baskın bir kişilige sahiptir. Batılılaşmadan çok etkilenmemiş, geçmişin kültürünü yaşatmaya ve korumaya çalışan, sürekli Naim Efendi’yi kollamaya ve ona sahip çıkmaya çalışan bir kadındır.


İlginç Noktalar:


Roman Yakup Kadri’nin bireysel edebiyattan toplumsala geçiş evresine ait. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarını alegorik üslupla anlatıyor. Konak, Osmanlı Devleti’ni temsil etmektedir. Naim Efendi klasik Osmanlı düşüncesine sahip bir insandır. Öyle diyebiliriz ki Muallim Naci ekolüne aittir. Naim Bey’in karşısında damadı, adı Servet olan ama servet düşmanı, Batı hayranı tam da Tanzimat I. döneminde yanlış batılılaşan kavramına uygun bir kişi vardır. Servet Bey’in çocukları Cemil ve Seniha da babalarına çekmiştir. Dedelerini geri kalmışlıkla suçlarlar.


Seniha, bir İngiliz özentisi 5 Çayları düzenler. Konakta Naim Efendi’nin sözü geçmez. Eğlence düşkünlüğü, ikinci Lâle Devri yaşanmaktadır.


Naim Efendi kız kardeşi Selma Hanım’dan da fırça yer; torunlarını idare edemediği için. Naim Efendi’nin yeğeninin oğlu Hakkı Celis, şairdir ve romanımızın âşık gencidir. Aşkı ise Seniha’yadır. Fakat Seniha Avrupa’ya âşıktır. Ne çay davetlerine ne dedesine ne Hakkı Celis’e ne de onun şiirlerine tahammülü kalmıştır.


Sinir krizi yaşayan Seniha adaya halasının yanına gider. Burası ona biraz daha iyi gelmiştir. Faik Bey adında Avrupa yaşantısına fazlaca düşkün ve daha önce Seniha’nın çay partilerine gelen kişi, adadaki çay davetine de iştirak eder. Seniha ve Faik birbirlerine yaklaşır. Bir zaman sonra Faik’in kumar düşkünlüğü Seniha’yı ondan uzaklaştırır. Hakkı Celis ise derin bir üzüntü içindedir.


Seniha bir gün evdeki mücevherleri de alıp Avrupa’ya kaçar. Konakta üzüntü vardır, özellikle de Naim Efendi’de. Naim Efendi’den mektupla para isteyen Seniha bir gün yurda döner. Hakkı Celis onu görmeye gider ama Seniha çok değişmiştir. Avrupaileşmeye çalışan ama bunu da başaramayan bir tip vardır kaşısında. Hakkı Celis askere gider. Seniha yine eğlencelerine devam eder. Memleketin acı manzarasını askerdeyken fark eden Hakkı Celis; Naim Efendi gibi geri kalmışların yetiştirdiği ahlakı bozuk Senihaların soncunun memleketi bu duruma getirdiğini anlar. Yakup Kadri burada eleştiri yaparak Milli Edebiyat çizgisine geçiş yapar.


Hakkı Celis Çanakkale’de savaşmaya gider. Seniha bazı adamlarca evlenme vaadi ile kandırılır. Naim Efendi ise konağını kiraya çıkarmak zorunda kalır.


Romanın sonunda Servet Bey bir davet verir. Seniha yine süslüdür. Bir binbaşı Çanakkale’de şehit düşen askerini tasvir ederken herkes pür-dikkat onu dinler. Bu asker ise Hakkı Celis’tir.


Yakup Kadri’nin bu romanı biraz Reşat Nuri’nin Yaprak Dökümü’ne benzerken biraz da kendisinin bir başka romanı olan Sodom ve Gomore’ye benzer.



Detaylı Özet:


Naim Efendiler bu yaz Kanlıca'ya taşınmadılar çünkü zaman eski zaman değil, adetler de değişiyordu. Kışın konakta, yazın yalılarda oturan aileler azalmaktaydı. Mısırdan gelenler'e köşkünü ve yalısını kiraya verenler oluyordu. Naim Efendi ne çok fakir ne de çok zengindi. Babasından kalan mirası korumuş, ihtiyatlı harcamalar yapıyordu. Devletin birçok üst kademesinde görev yapmış, bir vakıf davası yüzünden istifasını verip köşesine çekilmişti. Memuriyette gördügü pisliklere ragmen, devlete ve devlet büyüklerine hala derin bir saygısı vardı.


Osmanlı’nın batılılaşma döneminde İstanbul’un iki devri vardı. Biri İstanbulin, diğeri ise Redingot dönemi. İstanbulin kıyafeti vahşi Asya ile haşin Avrupa arasinda, zarif, temiz, kibar ve hususi bir millet görünümü katardı. Beyaz pantolon, beyaz yelek, lustrin galoslu, ipekli mendille boğulmuş kıyafeti giyen solgun benizli, hiddetlerinde ve hazlarında ölcülü, namuslu kibar aile babalarıdır. İstanbulin kıyafeti, yüksek rütbeli, Osmanlı kibarlığının baştan aşagi ilikli elbisesiydi


İstanbulin devri ardından Redingot devri başlamıştır. Redingot’un içinden yarı uşak, yarı kapıkulu, riyakar, adi bir nesil turedi. İstanbulin Abdulmecit recali devri, Redingot ise Abdulhamit recali dönemidir. Redingot dönemde İstanbul’da ki konak hayatı, köşk hayatına dönmüş, insanların giyimi, konuşması, düşünceleri, hatta evlerinin dizaynı bile tamamen degişmişti. Abdulmecit devrinin, o agır, zarif, gelenekselci Osmanlı döneminden eser kalmamıştı. Naim Bey ise Redingot donemine mensup olmasına rağmen Osmanlı gelenegini ve terbiyesini devam ettiren, ettirebilen nadir insanlardan biriydi.


Naim Efendi, önce damadı sonra da torunu vasıtasıyla yeni düzene uyum saglamaya calışıyordu. Beş yıl önce eşi Nesime Hanım vefat edene kadar köşkte ya da yalıda bir huzur vardı. Ancak Nesime Hanım vefat ettikten sonra her şeyin idaresi damadı Servet Bey’e kalmıştı. Naim Efendi, evlerinin bir köşesinde zar zor yer bulabiliyordu kendine. Damadı Servet Bey ise kırk beş yaşlarında zuppenin tekiydi. Duyun-u Umumiye mufettişlerinden, Müslümanlıktan ve Türklükten nefret eden bir kazaskerin oğludur. Servet Bey konakta istedigini yapıyor, Batı hayranlığından dolayı konakta Türkçe yerine Fransızca konuşuyordu çünkü Servet Bey konaktaki bütün çalışanları çıkarmiş yerlerine Beyoglu'n dan yeni hizmetçiler almış ve başlarına da yabancı bir kadın koymuştu. Servet Bey’in yirmili yaşlarda Cemil adında bir oğlu vardı. Cemil, babası gibi geniş düşünür, rahat hareket eder, hayatın her türlü zevk ve sefasından istifade ederdi. Geceleri gelmez ya da geç gelir, saygı nedir bilmezdi. Kimseyi de tınlamazdı. Servet Bey’in bir de on sekiz yaşında Seniha adinda bir kızı vardı. Seniha yabancı dergileri takip eder, tiyatroya ilgi duyardı. Naim Efendi’yi de geri kalmışlıkla suçlar sıkıcı bulurdu.


Pazartesi günleri Seniha'nın çay günleriydi. Avrupanın kibar kadınları gibi giyinir, saat beşte misafirlerini ağırlardı. Misafirleri Beyoglu'nun madam ve matmazellerinin yani sıra Cemil’in arkadasları ve Faik adında genç bir adamdan oluşurdu. Faik Bey, o gün erken gelmiş, Seniha uyurken kapısını çalıp içeri girmiş ve Seniha’yı yatak haliyle görmüştü. Faik evde çok rahat hareket ederdi. O gece sabaha kadar kumar oynamış kaybetmişti. Gelen misafirlerle biraz ilgilenip, sonrasında salona poker masası kurdurmuştu. Seniha gelen misafirlerle ilgilenmeye çalışıyordu. Piyano çalan, şiir okuyan, sohbet eden, poker oynayan… Ancak Seniha bu gece hiç eğlenmiyor, aksine canı çok sıkılıyordu. Hatta bir ara piyano çaldıktan sonra poker masasını dağıtmak ister ama Faik buna engel olur. Akşam saat sekiz buçuk olduğunda misafirler birer birer ayrılır ve Seniha kendini birden bire salonun ortasinda yapayalnız bulur. Yalnız kalan Seniha bulunduğu yerden kaçmak, çok uzaklara gitmek ister. Dadısı Madam Kronskin, Avrupa’nın gece hayatını, zenginligini, parıltısını anlattıkça, Seniha daha da ister gitmeyi ancak öyle bir hayatın çok zengin olmayı gerektirdiğini bilir ve bunun aksine konakta maddi durumlar kötüde gitmeye başlamıştır. Sorumsuz harcamalar, har vurup harman savurmalar ile borcları iyice artmıştır. Atlar, arabalar satılmış, yalılardan biri kiraya verilmişti. Naim Efendi’nin aylığı ise ancak gündelik ihtiyaçları karşılamaktadır. Seniha içinde bulundukları sıkıntılı durumun farkına varır ve yanına gelen büyük babası Naim Efendiye yoksul kalma endişesini izah eder. Fakat Naim Efendi torunu Seniha’yı ziyadesiyle sevdiğinden hiçbir şey söylemez, teskin etmeye çalışır. Ardından odasına çekilip uyumak ister ama uyuyamaz.


Naim Efendi’nin Çemberlitaş’ta oturan, kendisinden birkaç yaş küçük Selma adında bir kız kardeşi vardır. Naim Efendi’den küçük olmasına rağmen küçük yaştan beri Naim Bey sevk ve idare eder. Baskın bir karakterdir. O gecenin sabahinda Naim efendi kardeşi Selma’yı görmeye gider ve hasbihal ederler. Selma Hanım, torunlarının yaşantılarının etrafta herkes tarafından bilindiğini, gece hayatları oldugunu ve Naim Efendi’nin bunlara sessiz kalmasının daha büyük felaketlere yol açacagını anlatarak agabeyine fırça atar. Dayak yemişten beter olan Naim Efendi ise hıçkırarak ağlamamak için kendini zor tutar. Kardeşinin haklı olduğunu ve torunlarının neler yaptığının farkinda olan Naim Efendi, onları özellikle de Seniha’yı çok sevdiğinden bu duruma sessiz kalır, bu sevgisi bir şeyler yapmasının önüne geçer. Kız kardeşinin kuşak çatışması yaşadığına kendini ikna etmeye çalışır ve bu düşünceyle evine geri döner. Konağa giderken yeğeninin oğlu Hakkı Celis ile karşılaşır. Küçük şair Seniha'ya istediği kitapları getirmiştir ama Seniha evde olmadığından, beklemekten sıkılan genç çıkmak üzereyken Naim Efendi’yi görür. Kısa konuşmadan sonra Hakkı, sokaklarda ve dükkanlarda Seniha’yı aramaya koyulur. Bu sırada Seniha’yı ne kadar sevdigini ve onu etrafındaki erkeklerden ne kadar kıskandığını düşünür. Seniha’yı bulamayınca da geç saatte evine döner.


Seniha ise o sıralar bunalımdadır ve içinin sıkıntısından ruhen bitmek üzeredir. Odasından çıkmaz ve sürekli kitap okur, fakat romanlar da artık onu sıkmaya başlar. Sigara içer gibi günde üç kitap okuduğu bile olur. Kendini boşlukta hissetmey başlayan Seniha arka arkaya iki defa sinir krizi geçirir. Naim Efendi ise buna bir hal çaresi düşünmektedir. Başta evlenmesini tavsiye edenler olur ama buna ne Semiha ne de babası Servet Bey razı olur çünkü görücü usulu evlenmeye karşılardır. İstanbul’un çekilmez ve yaşanmaz bir yer oldugunu düşünmeye başlayan Seniha’nın tek amacı Avrupa’ya gitmek ve orada yaşamaktır. Burada ki çay partisi davetleri artık Seniha’yı sıkmaya başlar. Özellikle de Hakkı Celis’in şiirlerine daha fazla tahammül edemez. Faik Bey’e, Avrupa’dan dönüp İstanbul’da yaşadığı için çok kızar.


Bunalımda olan Seniha’yı hekimler görür ve biraz hava ve yer değişikliğinin, kırların, denizlerin, gezmenin, eğlenmenin ona iyi geleceğini söylerler. Bunun üzerine ailesi Seniha’yı Büyük Ada’ya, kocaman bir evde yalnız yaşayan, sevabına çöpçatanlık yapan, akrabalari ile çok görüşmeyen halası Necibe Hanım’ın yanına yollarlar. Bir kaç gün Madam Kronski ile gezip tozduktan sonra, Seniha halası Cemile’yi çağırıp adada bir eglence, gün tertip etmesini ister. Cemile Istanbul’da daha önce çay partisine katılan Seniha'nın arkadaşlarını ve kendi arkadaşlarını toplayıp getirir. Seniha misafirleri görünce çok şaşırır ve sevinir. Özellikle gelmesini istediği Faik Bey bir gün sonra gelmiştir. Seniha, Faik’e karsı platonik bir aşk beslemektedir. Seniha ile Faik beraber yer, içer, güler ve yürüyüş yaparlar. Birbirlerine de yakışıyorlardır. Faik Bey her ne kadar kimseye baglanamasa da, kendinden yaşlı kadınlarla gönül eglendirse de Seniha’ya ilgi duyamaya başlamıştır ve bu durum da Seniha’nın ruh haline iyi gelmiştir.


Faik Bey konusması, kültürü, esprileriyle kadınların ilgi odağı olmuştur. Sürekli olgun ve yaşlı kadınlarla olması hep Seniha’yı rahatsız ediyordu. Belli etmiyordu ama en başından beri çok kıskanıyordu. Fakat artık Faik Bey’in gönlünü kazanmış, kendine aşık etmişti. Faik Seniha'nın ağına düşmüş, Seniha’yı kumara bile tercih etmişti. Sürekli beraberlerdi. Beraber yemek yiyor, davetlere katılıyorlardı. Aralarındaki ilişki iyice gün yüzüne çıkmıştı. İki aşık bunun farkında değildi ama Necibe ve arkadaşları, adadaki herkes onları konuşmaya başlamıştı. Naim Efendi’nin torunu ve Kasım Paşa’nin oğlu birbirine aşik olmuştu. Bu iki aileyi İstanbul’da tanımayan yoktu. İlişkilerini herkesin bildiği bir konu omuştu. Naim Efendi ve Servet Bey imzasız bir mektup alırlar. Naim Efendi mektupu okmur ve çok üzülür. Servet Bey ile konuşmak için onu odasina çagirdi. Torunu ile Kasım Paşa’nın oğlunun neler yaptığını anlatan mektubu Servet Bey’e gösterdi. Servet Bey umursamadı. Bu vurdumduymaz tavır Naim Efendi’yi derinden sarsmıştı. Bunların dedikodu ve iftira olduğunu düşünmek isteyen Naim Efendi ise dışa yansıtmasa da çok üzülmüştür duydukları karşısında. Seniha konağa döndüğünde herkes onu çok güzel karşılar. Genç kız aşkın verdiği enerji ile kendine gelmiş, kahkalar atan yerinde duramaz biri olmuştur. Kardeşi Cemil ile şakalaşır, eglenir. Torununun gelmesiyle Naim Efendi de çok mutlu olmuş adeta yirmi beş yaş gençleşmiştir. Ancak Faik Bey’in sürekli eve gelmesinden rahatsız olmuş ve bunu Faik bey’e hissettirmiştir. Faik Bey’in ukela, geveze ve terbiyesiz hareketleri Naim Efendi’yi çileden çıkartmıştır. Bu arada Naim Efendi’nin torunlanrının sorumsuzca harcamalari konağı hayli zor duruma sokmuştur. Beyoğlu’nda ki esnafa borclar gittikçe artmiş, elde avuçta kalanlar da azalmıştı. O kadar ki, bir gün Kahya Ragip Efendi gelir ve Kanlıca’daki yalıyı satmaktan başka çare kalmadığını söyler.


Asıl dertli olan ve Seniha’yı çok seven Hakkı Celis yemeden içmeden kesilir. Şiir yazmaz, okulu savsaklar. Seniha Faik’e olan aşkından yapma gülücükler dağıtmaya devam eder. Hakkı Celis Seniha’nın gerçek yüzünü gördükçe ondan ve diğer kızlardan soğur. Faik bir sabah konağa erkenden gelir ve Cemil'in odasina girer. Yanlarına giden Seniha, Faik Bey’in üç gündür kumar masasından kalkmadığını ve 300 lira para kaybettigini ve ödeyemezse belkide onu öldürebileceklerini ögrenir. Başka kimseden borç isteyemeyeceğini söylen Faik’e Seniha’nın bakısı ve duruşu değişir. Artık ondan tiksinmeye başlar. O gözünde yücelttiği, aşık olduğu adamın aslında ne kadar pislik, basit, aşağılık, sıradan ve sevgi haketmeyen birisi oldugunu anlayıp, çekip gider. Abisinin ısrarları üzerine elmaslari Faik Bey’e acıyarak verir. Bundan sonra da Faik ile görüşmemeye dikkat eder. Gecelerede ve davetlerde boy göstermeye başlar tekrar Seniha. Eski gruplarindaki erkeklerle flortleşip, Faik Bey’i unutmaya veya kıskandırmaya çalışır. Ancak Faik Bey gerçekten aşık olmustur, sürekli hayalini kurdugu dul ve zengin bir kadınla evlenme hayallerinden vazgecer. Seniha’yı sevdigin,i onu kazanmak için ne gerekiyorsa yapacağını Seniha’ya söyler. Faik bir gün Madam Kronsik’in ve Seniha’nın karşısına sarhos bir şekilde çikarak onları rahatsız eder. Bunun uzerine Madam Kronsik, Servet Bey ve eşi Sekine Hanım ile konuşur. Bir yıl boyunca olan bütün ahvali bir bir anlatır. Ancak Servet Bey ve eşi hiçbir şeyden haberleri yokmuş gibi davranarak olayın çözümünü Naim Efendi’ye bırakırlar. Naim Efendi sabaha kadar düşünür ve Kasım Paşa ile konuşup Faik ve Seniha’nın evlenmesi gerektigini anlatır. Kasım Paşa gururlu, kaba bir adamdır. Naim Efendi ise nazik ve naiftir. Birbirlerini hiç sevmezler. Kasım Paşa bu duruma sıcak bakmaz ve Faik’in geçinecek bir geliri olmadığını dolayısıyla evliliğin olmayacagini söyleyip Naim Efendi’yi başında savar. Bitkin ve yorgun olarak gelen Naim Efendi odasında dinlenirken, Seniha gelir ve Naim Efendi’nin ondan habersiz Kasım Paşa’ya gittigini, onu küçük düşürdüğünü ve kendine hiç haber verilmedigini dile getirir ve kızar. Faik Bey ile seviştigini ancak kendisinden on yaş büyük biriyle evlenmeyecegini, bu şekilde kalacağını vurgular ve bir gün İstanbul’dan ve ülkeden ayrılıp Avrupa’da yaşayacagını belirtir. Faik bu olaylardan sonra konaga gelmez. Belki Seniha ile dışarıda görüşüyorlardır kimse bilemez ancak her gün mektuplaşırlar. Seniha’nin Naim Efendi’ye kızıp bagırmasından sonra, Naim Efendi hastalanır. Seniha utancından yanına bile gidemez. Neyse ki Naim Efendi çabucak toparlanır. Seniha pek evden çikmaz; Hakkı Celis ile vakit geçirir. Uysallaşır ve sakinleşir. Fakat bu uysal hali Paris’e gidecek olan, gitmeden yanına ugrayan bir arkadaşının gelişiyle yok olur; eski Seniha geri döner. Avrupa’ya gitmenin yolunun zengin koca bulmak oldugunu düşünür ve sinsice planlar yapıp, birileriyle görüşür. Her aldığı haberi kardesine söyleyen Selma, bu haberleri aldıktan sonra da Naim Efendi’nin evine gider ve olan biteni, Seniha hakkında duyduklarını anlatır. Herkes sessiz kalır ama herkesin olaylardan haberi vardır aynı zamanda.


Aksam saat onu geçerken, herkeste bir telaş başlamıştı. Servet Bey ve Sekine Hanım salona gidip geliyorlar, Madam Krosnik ise yolu gözluyordu; Seniha henüz gelmemişti. Araması için dışarıya adamlar salınır ama Seniha’dan haber alınamaz. Saat iki gibi kardeşi Cemil eve gelir, Seniha’nin odasina girer ve eşyalarına bakar ama mücevherler ve eşyalar yoktur. Seniha evden kaçmıştır. Cemil ve Madam Kronsik biraz düşününce Seniha’nin Avrupa’ya gittigini anlarlar. Seniha mücheverleri beş yüz liraya bozdurup Avrupa’nın yolunu tutmuştur. Bir hafta sonra Faik Bey’e ve evdekilere telgraf çeker; nerede oldugunu, nerede kaldığını bildiren mektuplar yollamaya başlar. Seniha nihayet hayaline kavuşmuştur. Avrupa’yı daha çok sevdigini ve sadece büyükbabasını üzdüğü için pişman olduğunu yazar. Naim Efendi Seniha'nın kaçtığını ögrendikten sonra azrailin intizar salonu dedigi odasindan çikmaz olur. Arada bir gelen kalfa ve Sekine Hanım ile konuşup konak hakkında bilgi alır.


Bir gün Ragıp Efendi gelip Nişantaşı’nda ki arsa ve Kanlıca'da ki yalının satıldığını, paraların da bitmek üzere olduğunu söyler ve bunların daha iyi günleri olduğunu ve konak dahil her şeyin elden gideceğini ve bir şeyler yapması gerektiğini söyler.


Cemil de eve artık pek uğramaz olmuştur. Arada bir eve gelip elbisesini değişitirip harclık alıp gider. Servet Bey ise çok sinirlidir ve burnundan kıl aldırmaz. Senihan’nın kaçışından dolayı Naim Efendi’yi suçlar. Evde matem havası sürüp gider. Faik Bey’de devlet görevlisi olarak Avrupa’ya gider. Seniha mektuplarinda hiç bahsetmez ama herkes görüştüklerini bilir. Seniha son mektuplarında parasının bittiğini aç kalmak üzere olduğunu anne ve babasına yazar, ancak Servet Bey, burnu biraz sürtsün ister ve hiçbir şey yapmaz. Seniha’da tek çare büyükbabası, Naim Efendi’ye yazar. Naim Efendi dayanamaz ve para bulmaya calışır. Sonunda hanın kendine ait olan bölümünü iki yıllığına kiraya verir. Seniha’ya İstanbul’a dönebilmesi için yol parasını temin etmiştir.


Servet Bey ile NaimEfendi’nin arası iyice acılmış, aynı evde yaşamalarına ragmen birbirlerini hiç görmez olmuşlardı. Konakta içgüveysi olarak Servet Bey, yaşanan olayları da bahane ederek Şişli’de yeni yapılan apartmanlardan birine taşınmak ister. Karısını da ikna ettikten sonra Şişli’de bir binaya taşınır. Kendi zevkine göre, avrupai bir tarzda evini dayar ve döşer. Naim Efendi konakta yalnız kalmıştır. Maddi sıkıntılar yüzünden evde çalışan kahya ve uşaklar da konaktan ayrılmıştır. Seniha ise diğer yandan her ay gelecegim diye yol parası istiyor fakat gelmiyordu. Yaşlı kahya emektar Hasan Efendi ve sık sık yanına gelen yegeni Hakkı Celis, Naim Efendi’yi yalnız bırakmıyordı. Hakkı Celis’in Seniha’ya olan aşkı ve Naim Efendi’nin de ona karşı duyduğu karşılıksız ve eşsiz sevgi, ikisini bir araya getirmiş ve Seniha’nin yokluğunda birbirlerini teselli edip onun hasretini kendi aralarında gideriyorlardı.


Bir gün, Hakkı Celis konaktan ayrıldıktan sonra, eve doğru giderken Seniha’nın iki arkadaşına rastlar. Arkadaşları Seniha’nın döndüğünü söyler. Eve giden Hakkı Celis sabah olunca Seniha’yı görmek ister. Yanına gittiginde ise Seniha’yı çok değişmiş olgun bir kadın olarak bulur. O günden sonra askerlik talimine giden Hakkı Celis, Seniha’yı bir daha görmeye gitmez, fakat haberlerini alır; Seniha yeni bir sevgili bulmuştur. Adı Nedim’dir; kırk yaslarında, zengin bir beydir.


Naim Efendi’nin kardeşi Selma Hanım, her gün ya kendi giderek ya da birini göndererek Seniha hakkındaki bilgileri ve duyduklarını Naim Efend’ye aktarır. Naim Bey her ne kadar dinlemek istemese de kardeşine karşı gelemez ve dinlemek ve öğrenmek zorunda kalır.


Hasta ve yaşlı olan Naim Efendi, iyice güçten düşmüş, bir ayağını sürüyerek yürümekte, gece yakalandığı hıçkırık seyrek de olsa devam etmektedir. Bunları gören Selma Hanım, konağı kiraya verip ağabeyi Naim Efendi’yi yanına almak ister. Naim Efendi razi olmasa da eve her gün kiracilar gelip gitmeye baslar. Hakkı Celis ise gün aşırı büyük dayısı Naim Efendi’yi ziyaret eder. Asker olmasına karşın, ülkenin her yeri savaş ve cephelerle doluyken, bunlardan bahsetmek yerine sadece Seniha’dan bahseder. Bu sırada Seniha, etrafına topladığı Türkleşmiş yabancılarla ve yabancılaşmış Türklerle keyfine ve eglencesine devam eder. Hakkı Celis fosilleşmiş ve çağa ayak uyduramamış Naim Efendi gibiler ve onların bozuk zihniyetinin attığı tohumlardan yeşermiş bozuk ahlaklı, hasta ruhlu Senihaları görüp, Türk milletinin düştüğü ahvalin muhasabesini yapar. İki hasta organ gibi duran nesilleri havaya kalkan kılıçların kesip atacağını ümit eder. Hakkı Celis askere kaydolalı bir sene olmuştu. Kader ona Çanakkale yolunu göstermisti. Herkesle görüşüp vedalastıktan sonra da Çanakkale’ye gider.


Naim Efendi’nin konağı kiraya verilememişti; mütemadiyen gidip gelenler olmasına rağmen, bir türlü anlaşma sağlanamamıştır. Maddi zorluklar ve hastalık, Naim Efendi’yi iyice bunaltmiş ve hayat onun için çekilmez hale gelmişti. Selma Hanım da gelmez olmuş, onu her gün görmeye gelen kızı Sakine de artık hafta da bir ya da iki kere gelir olmuştu; hatta bazen gelip konaktaki boş odalarda fısıldaşıp, babasını görmeden giderdi. Cemil ise bir iş bulmuş ve Viyana’ya gitmişti. Hiç sesisedası da çıkmaz olmuştu. Semiha da Faik’ten uzaklasmiş, kendisinin mebus oldugunu söyleyen Necip Bey ile evlenmeye karar vermişti. Necip Bey birkaç gün içinde evleneceklerini söyleyip tarih almıştır, ancak sonradan işinin çıktığını söyleyip Avrupa’nın yolunu tutmuştur ve bir yıldır da haberi alınamamaktadır. Seniha kaç defa mektup yazmış, kardeşine haber salmış ama yine de haber alamamıştır. Sadece etraftan duydugu dedikodulardan Necip Bey’in kızları evlenme ümidiyle kandırıp kullandığını öğrenmiştir.


Bu ıirada, Hakkı Celis cepheden dönmüş, yolunu bekleyen, sürekli fotografına bakıp hasret gideren Naim Efendi’ye gitmiştir, ardından da çıkıp Seniha’yı görmeye… Kendisi ayrıldıkan sonra Naim Efendi ağırlaşmış, kızı ve damadı yanında kaldığı için Seniha ile başbaşa kalıp uzunca sohbet ettikten sonra yemek yiyip ayrılmıştı. Yarın tekrar cepheye döneceğini söyleyip vedalaşır.


Hakkı Celis'in gidişinden sonra Servet Bey evde 20-25 kişilik bir davet verir. Davetliler Servet Bey’in çevresindeki insanlardan oluşur. İçlerinden biri de Seniha’nın yeni sevgilisi olan, Suriye’den gelmiş bir kaymakamdır. Sakine Hanim ise davete katılamamıştır, zira babası çok agirlaştığı için babasının yanında kalmak zorunda kalmıştır. Piyano sürekli çalar ve davetliler eğlenmektedirler. Servet Bey yeni işler peşindedir. Yemekte bulunan bir binbaşı bir askerin kucağında nasıl şehit olduğunu ve son anlarında içinin yandığının söylediğini ve sürekli su istediğini anlatır. Bu kahraman şehit asker ise Hakkı Celis’tir. Bunları dinlerken iştahı kaçan Semiha ise hala güzel ve süslüydü.


Çıkabilecek Sorular:

1- Naim Efendi’nin karakter analizini yapınız.

2- Osmanlı Devleti ile Konak arasında nasıl bir benzerlik vardır bu romanda?

3- Hakkı Celis’in dünya görüşü ne zaman değişmiştir?

4- Hakkı Celis’in Seniha gibi bir neslin yetişmesinde sorumlu gördüğü kimlerdir?

5- Seniha neden ısrarla Avrupa’ya gitmek istemektedir?


 
 
 

Kommentare


Featured Review
Tag Cloud

Copyright @ 2017 - Ozetdunyasi.com Bütün Hakları Saklıdır.

  • Grey Facebook Icon
  • Grey Twitter Icon
  • Grey Google+ Icon
bottom of page