İstanbul Hatırası
- Admin
- 4 Mar 2018
- 13 dakikada okunur

İçerik -Giriş:
Gaziantep 1960 yılında dünyaya geldi. Ahmet Ümit, yazın yaşamına öyküyle başladı, yine de ilk yapıtı 1989 yılında yayınlanan Sokağın Zulası adlı şiir kitabı oldu. Yaşadığı dönemin politik etkilerini taşıyan kitap, karanlık günlerin bunalttığı genç bir insanın ütopyasına sımsıkı sarılışını ve ölümünü konu alan şiirlerden oluşuyordu. 1990 yılında kendisi gibi iflah olmaz bir grup edebiyat tutkunuyla 'Yine Hişt' adlı kültür sanat dergisi çıkardı. Eserleri: Sis ve Gece, Kar Kokusu, Patasana, Agahta'nın Anahtarı, Bir Ses Böler Geceyi, Masal Masal İçinde, Çıplak Ayaklıydı Gece, Kukla, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir.
Ard arda işlenilen seri cinayetler, Başkomiser Nevzat ve yardımcıları Zeynep ile Ali'ye İstanbul tarihi hakkında bilgi edinmelerini sağlar. Olaylar çözülmeye başlarken ise Nevzat, hayatını, arkadaşlıklarını, anılarını ve pişmanlıklarını sorgular. Elbette ki katiller hiç beklenmeyen kişiler çıkar.
Karakterler:
Başkomiser Nevzat: İstanbul'un en eski semti Balat'a doğar. Babası ne kadar istemese de Polis olmaya karar verir. Doğduğu bu şehre âşık biri. Bir patlama sonucu eşini ve kızını kaybedince hayata küser. Bu sırada sevgilisi Eviyenga ile tanışması onu hayata bağlar. Orta yaşlarında, yaptığı mesleğin hakkını veren zeki, cinayet masasında görevli polis.
Komiser Ali: Başkomiser Nevzat'ın yardımcısı. Küçükken kaldığı yetimhanede, müdürün yanlış eğitimi ile İslam'a karşı önyargılı yaklaşır. Mesleğini seven, çalışkan, gözü kara bir şahsiyet. Meslektaşı Zeynep'e de âşıktır.
Zeynep: Nevzat Komiserin ekibinde kriminolog olarak görev yapmaktadır. Komiser Ali'ye aşıktır.
Leyla Barkın: İlk öldürülen Necdet Deniz'in eski eşi. Cerrah Namık Karaman'ın sevgilisi. Topkapı Sarayı Müdiresi olarak çalışmaktadır. Tarih bilgisinin iyi olmasından dolayı Nevzat Komisere maktullerin bırakıldığı tarihi mekânlar ve kurucuları hakkında bilgi verir.
Demir: Nevzat Komiserin çocukluk arkadaşı. Yurtdışında yaşamış içine kapanık bir yapısı var. Veteriner hekim olarak görev yapmaktadır. Yekta ile Cinayetleri ortak planlayarak yapmışlardır.
Yekta: Nevzatın çocukluk arkadaşı. Mimar fakat mesleğini yapmaz, şiir yazar. Çocukluktan arkadaşları ile ortak sevdikleri kadın Handan ile evlidir. Umut adında bir kızı vardır. Onları bir inşaat kazasında kaybeder. Onları kaybetmesi hayata küsmesine ve kazaya vesile olan inşaat sahibine düşman olmasına sebep olur. Demir ile kızının ve eşinin katillerini öldürmek için plan yapar ve cinayetleri işlerler.
Evigenia: Rum kızı ve Nevzatın sevgilisidir. Bir meyhane işletmektedir.
Âdem Yezdan: Hakkârili bir aşiretin oğlu. Kuyumculuk işi ile ticarete başlar. Zamanla işlerini büyütüp turizm ve inşaat işleri ile uğraşır. Tarihi yarım ada da büyük bir işletme yapmak ister fakat yaptığı bir inşaatın Yektanın eşinin ve kızının ölümüne sebep olması ile her şey değişir. Kurbanların sonuncusu olmaktan kaçamaz.
Namık Karaman: Gençliğinde, sosyalist ve örgüte elamanıdır. İki polis yaraladığından dolayı da hapis'e atılmıştır. Aftan yararlanır ve tıp bölümünü bitirir cerrah olur. İSD (İstanbul'u sevenler derneği )kurar ve Leyla Barkınla tanışır arkadaş olurlar.
İlginç Noktalar:
Ahmet Ümit’in İstanbul Hatırası romanı, Türk romanında polisiye roman türünün yaşadığı değişimi göstermesi açısından önemlidir. Polisiye bir kurguya sahiptir. Anlatıda biri gerçek ve güncel, diğeri tarihsel olan iç içe girmiş iki farklı kurgu söz konusudur. İşlenen cinayetlerden yola çıkılarak İstanbul’un tarihsel mekânlarına gizemli yolculuklar yapılır. Ayrıca yok edilmeye çalışılan bu mekânların ne kadar anlamlı olduğuna dikkat çekilir.
Bu romanda yazar; tarihi, olayların yaşandığı, donuk ve tek taraflı bakılacak bir malzeme olarak değil, günümüzü etkileyen çok taraflı bir sahne gibi görür. Romanda, işlenen yedi cinayetten yola çıkılarak İstanbul’un tarihine dikkat çekilir. İlk etapta İstanbul tarihi ile ilgili yapılan alıntılar olmak üzere, değişik şiirlerden, ayet ve hadislerden alıntılar, metinler arası ilişkiler bağlamında da değerlendirilebilecek olan roman, bu özelliğiyle postmodern polisiye türüne yaklaşmıştır.
Ahmet Ümit, romanında güncel olaylardan etkilenerek seçtiği konuları birden fazla cinayet olayı etrafında kurgulamıştır. Roman içinde birden fazla cinayet ve birden fazla katil olunca, roman da karmaşık bir kurguyla sunulur. İstanbul Hatırası postmodern olay örgüsüne uygun olarak “çizgisel bir akıştan değil, iç içe geçmiş” olay zincirlerinden oluşmaktadır. İşlenen cinayetler çerçeve vak’ayı İstanbul’un tarihi ise iç mevzuyu oluşturur. İki ayrı koldan ilerleyen olay örgüsünden birincisi, cinayetler ve maktullerin yaşam hikâyeleri; ikincisi ise maktullerin avucunda bulunan sikkelerden hareketle İstanbul’un tarihî hikâyesidir. Üstkurmaca niteliği taşıyan bu yöntemle birbirinden bağımsız gözüken iki vak’a iç içe girer.
Çerçeve özelliğindeki vak’anın da kendi içinde çok zincirli olay örgüsünden oluştuğu görülür. Cinayet soruşturması ile başlayan romanda, soruşturma sırasında yaşanan yeni olaylar ve hikâyeler bulunur. Bu hikâyeler, bazen cinayetle ilgili bazen de kahramanların hayat hikâyeleri ile ilgili olur. Ahmet Ümit, romanının her bölümünü, soruşturmanın bir aşamasını oluşturacak biçimde kurgulamıştır. Bu bölümlerde, sorgulanan veya tanık olarak ifadeleri alınan kişilerin maktulle olan bağlantıları sunulur ve bu kişilerin hayat hikâyelerine yer verilir.
Roman, olay örgüsüne ve kişilere bağlı olarak yedi bölümden oluşur. Yaklaşık yedi gün sürecek olan soruşturma boyunca olaylar, Başkomiser Nevzat’ın etrafında gelişmektedir. Nevzat, yedi kişinin ölümüne sebep olan katillerin kim olduğu sorusuna cevap aramaktadır. Cinayet soruşturmaları yürütülürken, anlatıda biri gerçek ve güncel, diğeri tarihsel olan iç içe iki farklı kurgu ortaya çıkar. Gerçek ve güncelden hareketle tarihsel olaylara ve mekânlara gidilir. Tarihsel ve polisiye türün iç içe olduğu İstanbul Hatırası’nda olay örgüsü, işlenen cinayetler etrafında şekillenir. Romandaki olay örgüsünü teşkil eden bu cinayetlerin şahsi mi yoksa İstanbul’un tarihî güzelliklerini yok etmek isteyenlere karşı başlatılan bir savaş mı olduğu düşüncesi roman boyunca gizemini korur.
Roman karakterlerinden biri olan Ermeni asıllı Evgenia, aşk temasının oluşmasını sağlama işleviyle romanda yer almıştır. Eşi ve çocuğu öldürülen Başkomiser Nevzat’ın yeniden hayata tutunmasını sağlayan bu kadın, etrafına “estirdiği o tatlı rüzgârla olumlu bir tip olarak anlatılır. İstanbul’un her dinden ve her milletten insanı barındırdığı, hoşgörünün yeri olduğu bu vesileyle anlatılır. Evgenia, sevgilisi Başkomiser Nevzat’ın ifadeleriyle romanda şöyle aktarılır: “Eğer Evgenia ile birlikteyseniz, ne aşk küllenir, ne tutku söner. Onun heyecanı, hesapsız bağlılığı, hayata umutla sarılışı ilişkiyi her zaman canlı, sevginizi her zaman ayakta tutar.” (Ümit 2010, 79)
Roman boyunca suçlular sakin bir kişiliğe saklandıkları için kendilerinden en ufak bir şüphe duyulmaz. Artık mücadele etmekten yorulmuş, pes etmiş halleri vardır ve bu tutumlarıyla dikkatleri üzerlerine çekmemeyi başarırlar. Suçluların psikolojisi, cinayetleri işlemelerinde önemli bir nedendir. Yaşadıkları olayların etkisiyle, içinde bulundukları psikolojik bunalım veya ruh çıkmazları onları cinayet işlemeye itmiştir denilebilir. Eşi ve çocuğunun intikamını almak için cinayet işlediğini söyleyen Yekta ve arkadaşı Demir’in psikolojilerinin cinayetler üzerinde etkili olduğu görülür. Roman boyunca şair kimliğiyle ön plâna çıkan Yekta intihar etmeden önce bütün bu cinayetlerin sebebini şöyle ifade eder: “Onları hayatımıza bir anlam kazandırmak için öldürdük… Yaşamımızın bir nedeni olsun diye…” (Ümit 2010, 553)
Detaylı Özet:
İstanbul Sarayburnu'n da Atatürk heykelinin önünde elleri bağlı, ayakları deniz yönüne çevrilmiş, boğazında bir kesik olan, gözleri heykele doğru bakan bir erkek cesedi bulunur. Üzerin de cep telefonu ve cüzdan vardır. Ceset 12 Ağustos 1959 doğumlu arkeolog ve sanat tarihçisi Dr. Necdet Denize aittir. Elinde, üzerin de Byzantion yazan bir madeni para vardır. Byzantion İstanbul'un ilk adıdır. Polisler bu bilgiler ışığında maktulün evine giderler.
Komiser Nevzat ve ekibinden olan Ali ve Zeynep maktulün Samatya'da bulunan iki katlı ahşap evine giderler. Maktulün evinde adı Byzas olan bir papağan, çekmeceleri karıştırdıklarında ise maktulün bir otel yapımını durdurduğuna dair belgeler, eski evlilik cüzdanı, eşine ait resimler bulurlar. Eşinin Topkapı Müzesi müdürü Leyla Barkın olduğu bilgisine ulaşırlar. Maktulün kimliğin de evli olduğu yazmadığından boşanmış olabileceğini düşünürler.
Leyla hanımın evine giderler. Necdet beyin öldüğünü söylediklerinde Leyla Hanım üzülür ve şaşırır. Kendisini aldattığı için boşandığını söyler. Leyla Hanımdan Necdet beyin sikke koleksiyonu olduğunu ve Byzationun ne anlama geldiğini öğrenirler. Byzation'u eski Yunanistan'da ki Megara kentinden gelenler 660 yılında kurmuş. Kralları Byzasdır. Byzation da Byzas'un yeri demektir. Kral Byzas ilk kurucusu kabul edilir. Paranın üzerindeki ay ve yıldız sembolünü daha önce Sümerler ve Yunanistan kullanmış. Para ise Romalılar tarafından Byzation'nun kuruluşundan 600 yıl sonra basılmış.
Leyla Hanım eşinden boşandıktan sonra birlikteliğine Cerrahpaşa da doktor olan Namık kahraman ile devam eder. Namık Bey görevine devam ederken birkaç arkadaşları ile İSD (İstanbul'u savunma derneği) kurmuşlardır. Amaç kentleşmeye karşı İstanbul'un tarihini korumaktır. Bu cinayet için onunda ifadesi alınır. Kendisinin o gece Leyle ile birlikte olduğunu, yemek yedikten sonra sahilde yürüdüklerini sonra eve gittiklerini söyler.
Nevzat komser soruşturmadan sonra evine ilk defa gelecek olan Evigenia'ya Tekir dağlı Arif Ustanın muhteşem yemeklerini tattırıp kadehlerini ölmüş olan eşi Güzide ve kızı Aysu'na kaldır. Geçmişle yüzleşir. Evigenia Nevzat komiserin bu geçmişe olan sevgisine izin verir. Vakit geç olunca Nevzat sevgilisini eve bırakmak için yolda giderken sokak köpeği bahtiyarın yaralı olarak yattığını görür. Onu hemen veteriner arkadaşı Demir'e götürür. Evigenia burada Yekta ile tanışır. O sırada Nevzat'a Ali'den telefon gelir. Çemberli taş'ta aynı şekilde öldürülmüş, eline para bırakılmış bir ceset bulduklarını söyler. Bulunan cesedin 1950 doğumlu Mukadder Kınalıya ait olduğu öğrenilir. Ceset önceki bulunan ceset gibi bir ok şeklinde yatırılmış ve ellerinin bir yönü gösteriyor olması bir ipucu idi. İnceleme yerinde bulunan iki evsiz olan Seftan ve Cellon'un ifadeleri alınır. Yarım yamalak ifadelerine göre cesedi bir çöp arabasında gecenin karanlığına bir erkek getirip bırakmıştır. Cesedin bırakıldığı dikili taş sütunu Konstantin adında bir imparator Mısırdan getirip diktirmiştir. Konstantinin anası da Kudüs'ten Hz. İsa'nın gerildiği çarmıhın parçalarını sütunun altındaki odaya koymuş. Burası aynı zamanda kiliseymiş.
Bu esnada Ali ve Zeynep Namık Karaman hakkında yeni bilgilere ulaşırlar. Bir zamanlar terör örgütüne bağlı olduğu, çatışma sırasında iki polis yaraladığı ve kendisinin de yaralanıp iki ay hastanede kaldığını, sonra müebbet alıp on yıl hapiste kaldığını öğrenirler. Öldürülen Necati'nin de tarihi eser kaçakçılığından üç ay kadar fakülteden uzaklaştırma cezası aldığı bilgisine de ulaşırlar.
Araştırmalar sonucu ikinci maktul Mukadder Kınacının şehir planlamacısı olarak çalıştığını, biri liseye biri üniversiteye giden iki çocuk sahibi olduğunu ve Çarşamba'da dört katlı binası olduğu öğrenilir.
Komiser Nevzat katil ya da katillerin İstanbul'un kurucusu Byzation, İstanbul'u başkent yapan Roma Kralı Konstantin'den sonra İstanbul'a en çok hizmeti bulunan F.Sultan Mehmet için de bir cinayet işleyeceğini bunu da Fatih Cami yakınlarında yapacağı sonucuna ipuçları ile ulaşır.
Ertesi gün emniyete gelen Leyla Hanım eski kocasının Âdem Yezdan adında biri için çalıştığını, turizm ile uğraşan Adem beyin karanlık işler çevirdiğini söyler.
Nevzat ve Ali ikinci maktulün Fatih Çarşamba da ki evine giderken içinde Fatih. S. Mehmet'in içinde türbesinin bulunduğu Fatih Caminin önünden geçerler. Çarşamba semtinde oturan kişilerin cübbeli, sarıklı giyim tarzını gören Ali, yetimhanede müdürün İslam adına yaptıklarını hatırlayınca bu insanlardan nefret ettiğini söyler. Maktulün evine gittiklerinde ilahiyat mezunu kızı Efsun ve nişanlısı Ömer ile karşılaşırlar. Onlardan maktul hakkında bilgi alan Nevzat Komiser, Mukadder ve Necdet'in birlikte çalıştığını ve her ikisinin de Âdem Yezdan ile iş yaptıklarını öğrenir. Efsun, üstat Necip Fazılın dediği "İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkacaksın" sözünü söyleyerek babasının son üç yılını özetler.
Baş komiser Nevzat, Leyla hanımla akşam mesai bitimi Çemberlitaşt'a bulunan sütunun yanında buluşurlar. Leyla Hanım, Çemberlitaş sütununun Mısırdan Konstantin tarafından nasıl getirildiğini, bir zamanlar etrafında yüz bin kişilik hipodrom olduğunu, yarışların, gladyatörlerini oyunların sergilendiğini anlatır. Yılanlı ve örme sütunu anlatırken de Kanuni Sultan Süleyman'ın çocukluk arkadaşı, sonra veziri ve kardeşinin kocası olan İbrahim Paşanın sarayına geçerler. Sultanahmet meydanını gören terasta kahvelerini yudumlarken Konstantin'nin yedi tepe üzerine kurduğu İstanbul'un tarihini anlatırken bu tarihe ihanet eden, para ve güzün esiri olmuş Âdem Yezdan'dan bahseder. Katil ya da katillerin üçüncü bir kişiyi daha öldürmeleri durumunda cesedi Fatih Sultan Mehmet'in temsili Fatih camiine ya da bizzat yaptırdığı Topkapı Sarayına bırakacağını söyler Leyla Hanım. Leyla hanımın içtenlikle konuşmasından dolayı onu zanlı olacağı ihtimalini elden bırakmaz Nevzat komiser.
Âdem Yezdan'ın Hakkârili dokuz köy sahibi Yezdan aşiretinin başı olduğu, devlet tarafında yer aldığı ve yüzlerce korucu devlete verdiklerini fakat pis işlere bulaştığı öğrenilir. Hayvan kaçakçılığı, kara para aklama, bir anda zengin olması uyuşturucu işine girmiş olabileceğini de akla getirir. Ali, Dersaadet adın da bir şirket kurduğunu ve Dersaadet'in İstanbul'un eski ismi olduğunu söyler. Bu arada tedbir amaçlı Topkapı Sarayı etrafına polisler yerleştirilir.
Tüm yorgunluğuna rağmen Komiser Nevzat arkadaşı Demir evine gider. Orada arkadaşı Yekta ve sevgilisi Evigenia'da olacaktı. Üç arkadaş eski anılardan konuştukça Evigenia da onları daha fazla tanıma fırsatı bulur, keyiflenir. Üç arkadaşın da aşık olduğu bir kız olduğunu öğrenince gece biraz tatsız biter ve arabada Nevzatı soru
yağmuruna tutar.
Nevzat eve döndüğünde çalan telefonunu açar. Arayan Zeynep tir. Yeni bir ceset bulduklarını ve diğer cesetler gibi aynı şekilde öldürüldüğünü, elinde ise üzerinde Teodosius yazan Romalılara ait bir hükümdarın sikkesi olduğunu söyler. Bulunduğu yer ise bekledikleri F.S.Mehmet'in eserlerinde değil, Roma zamanında yapılmış, zafer kazanan imparatorların şehre girerken kullandıkları kapı olan Altınkapı yani şimdiki adı Yedikule Zindanları'nın önü. Altın adı şaşalı ve görkemli olmasından geliyormuş. Yedikule müzesi, zindanı, hisarı olarak adları olsa da Osmanlı dönemin de yabancı elçilerin, önemli kişilerin atıldığı bir zindan, sadrazamların idam edildiği uğursuz bir kale. Genç Osman, isyan eden yeniçeriler tarafından burada boğulmuştu. İyi anılar çağrıştırmayan bir yerdi.
Ali o gece Zeynep'le birlikte önce Efsun'un nişanlısı Ömer Ekinliyi araştırır. Ömer'in sahte pasaportla Afganistan'a cihat için Amerikalılarla savaşamaya gittiğini, Türkiye'ye geri dönüş yaparken yakalanmış ve sorguya alınmış. CIA, Afganistan'da boğazı kesilerek öldürülen Amerikalı bir binbaşının Türkiye'den giden radikal İslamcı bir gurup tarafından yapıldığı istihbaratından dolayı sorguya katılmışlar. Fakat Ömer CIA verilmez fakat sahte belgecilikten hapis yatmış. Bu bilgiler durumu ilginç yapar. Çünkü Ömer ve ailesini biraz araştırdıkların da kasap dükkânı işlettiklerini, et tesisleri olduğundan et taşıma araçlarının olduğu bilgisine ulaşırlar. Şüpheler Ömer'in üzerinde yoğunlaşır.
Nevzat ve ekibi Ömer'in Eğrikapı da ki evine giderler. Amaçları sadece kurbanların taşındığı iddia edilen kamyoneti görmekti. Eğrikapı bir zamanlar Tekfur Sarayının hazin görüntüsü, korkunç Anemas zindanları, mermer havuzlu gizemli ayazması ve hepsini çevreleyen surlar. Surların dibin de Hz. Muhammedi görmüş sahabelerin mezarları, kaşıkçı elmasının mahalle çöplüğünde bulunma hikâyesi ve Komiser Nevzat ve arkadaşlarının oyun oynadığı yerdi Eğrikapı. Ömer eve gelince Nevzat ve ekibi arabasını incelemek isterler fakat tepkiyle karşılaşınca Ömer'i sorguya alırlar.
Sorguda Ömer Tıp fakültesine giderken tanıştığı Maksut adındaki gençten etkilenerek cihat için Afganistan'a gittiğini fakat öldürülen Binbaşı Ted Nelson'ı ve Mukadder Kınacıyı öldürmediğini söyler. Ayrıca Maksut'u intihar bombacısı olarak 39 kişinin ölümüne sebep olmuştu. Ted Nelsonu Afganistan'da ki mücahitlerin öldürdüğünü, Efsunla tanıştıktan sonra her şeyin değiştiğini ve Kuranda ki cihadı yanlış yorumladığını, bir insanın canına kıymanın Allah'ın razı olmadığı bir fiil olduğunu daha iyi anladığını söyler. Ne kadar doğru söylemiş olsa da her ihtimale karşı Ömer'i bırakmazlar. Et taşıma aracını da araştırmaya alırlar.
Üçüncü maktulün Şadan Duruca'nın bilgilerine ulaşırlar. Kendisi gazeteci. Günlerce bir otelin ülkemiz turizmine yapacağı katkıları övmüş durmuş. Mimarlar odası dava açmış ve tarihi-kültür yapımıza zarar verdiğini söyleyerek otel inşaatı durdurulmuş. Otel sahibi karşılıksız Şadan Duruca'ya bir daire verdiği ve çalıştığı gazeteden çıkmak zorunda kaldığı, daha büyük bir gazetede işe başladığı bilgisine de ulaşırlar. Fakat diğer kurbanlarla olan ilişkisini bulamazlar.
Daha sonra Nevzat ve ekibi Necdet beyin evine Leyla Hanımın bahsettiği para koleksiyonunu bulmak için giderler. Evde Âdem Yezdan'ın iki adamı ile karşılaşırlar. Âdem ve Necdet'in ortak olduklarını, antika işi yaptıklarını, buraya da Sikke koleksiyonunu almak için geldiklerini söylerler. Nevzat sikkelerin yerini öğrenir fakat gizli bölmelerin de olmadığını görürüler. Her ikisini de nezarete alırlar.
Ali gazeteci Şadan Duruca'yı araştırmak için çalıştığı yere gider. Zeynep Necdetin evinde delil aramaya devam eder. Nevzat Komiser ise Leyla hanımdan son maktulün elindeki sikke hakkında bilgi almak için Yerebatan Sarnıç'ına gider. Leyla Hanım orada olacaktı. Şimdiki adı Yerebatan sarnıcı olsa da asıl adı Bazilika Sarnıcıydı. Sarnıç Ayasofya'ya son şeklini veren Roma Kralı Jüstinyen tarafından, Ayasofya'nın su ihtiyacını karşılamak için yaptırılmıştı. Daha sonra akan suyu tercih eden Osmanlı, sarnıcı bahçe sulamak için kullanır. Sarnıçlar Romanın eseriydi. Osmanlı ise farklı yerlere çeşmeler yaptırmıştı. Leyla hanımla bu konularda konuştuktan sonra sikkeye üzerine konuşmak için uygun bir mekân bulurlar.
Leyla Hanım üç maktulün eline bırakılan sikkelerin tarihi hakkında bilgi verir ve hepsinin de Necdet Beyin koleksiyonuna ait olduğunu söyler. Üçüncü maktulün ellerinin gösterdiği istikamette ki tarihi mekânlar, hatta maktulün bulunduğu sarnıçta katillerin işaret ettiği yer olabilirdi. Her maktulün bulunduğu yerler tarihi mekânlarla doluydu. Kral Byzas, Konstantin, II.Teodosius... araların da büyük zaman aralıkları olsa da katiller geçmişten bu güne geliyorlardı. Zira dördüncü kurbanlarını nereye bırakılacağını bulmak için II.Teodosius'tan sonra bu kente yapılmış tarihi mekanı belirlemek gerektiği sonucuna ulaşırlar. Nevzat, bu konuda Leyla hanımdan yardım ister. Leyla hanım biraz düşününce II.Teodosius'un eniştesi Markianos der. Markianos Sutunu'nun bulunduğu meydanın adı Forum Amastrianondu. Burada idamlıklar infaz edilir ve ibret alınması için meydanda bırakılırdı. Leyla Hanım, buranın Fatih'te bulunan Kız Taşı olduğunu söyler.
Nevzat, Ali ile beraber hemen Kız Taşına gider. Burada beklerken Nevzatın telefonu çalar. Zeynep telefonda yeni bir ceset bulunduğunu ve bulunduğu yerin Ayasofya olduğunu söyler.
Ceset öncekilerden farklı duruyordu. Kolları iki yana açılmıştı. Sağ el, Cafer Ağa medresesini, Sol eli Ayasofya'nın yan bahçesini gösterir. Elinde bulunan sikke de ise Jüstinyen yazar. Maktulün adı
Teoman Akgün. Mimar, İstanbul doğumlu ve altmış yaşında idi.
Jüstinyen, "seni geçtim Süleyman" diyerek yeryüzünün en büyük ve en görkemli mabedi Ayasofya'yı inşa etmiş. Ayasofya, aziz bilgelik demekti.
Nevzat ve Ali Adem Yezdan'la konuşmaya gider. Kendisinin tarihi yarımadaya büyük bir alışveriş ve kültür merkezi yaptıracağını öğrenirler. Tarihe meraklı olan Âdem Bey, Necdet'in katilinin Namık Karaman olduğunu, Leyla ile Namık'ın aralarının iyi olmadığını, Leyla'nın Necdet ile biraz yakınlaştığını bunun içinde Namık'ın kıskançlıktan öldürdüğünü iddia eder. Bu sırada Zeynep aramış ve Necdet'in evinde Leyla ve Namık'ın parmak izlerinin bulduğunu ve Namık'ın üzerine kayıtlı beyaz bir minibüs olduğunu söyler. Bu bilgilerden sonra Adem Yezdan'ın yanından ayrılan Nevzat ve Ali, Fatih sultan Mehmet'in yaptırdığı, sonra ardından gelen sultanların ilaveler yaptığı Topkapı Sarayına giderler. Leyla Hanım onları bekliyordur.
Buluşma yerine gitmek için arabalarını III. Ahmet çeşmesinin altında ki otoparka bırakıp süslü Osmanlı sebilinden geçerek Bab-ı Hümayun'a yönelirler. Burayı geçerek Alay Meydanına yönelirler. Sol tarafta Aya İrini Kilisesini seyrederek yürümeye devam ederler. Osmanlı dönemin de yabancı ülkenin elçileri atlarını bu meydana bırakıp içeri öyle girebiliyorlarmış. Fatih'i ölüm yolculuğuna uğurlamak içinde yirmi beş bin kişinin bu meydanda toplandığı bilgisi de varmış. Güvenlik kapısından geçerek Bab-üs Selam ve Bab-üs Saadet kapısından geçerler. İki kapının bulunduğu yola Padişah yolu derler. Buradan, yabancı elçilerin kabul edildiği, komutanlara emirler verildiği, saray erkânının buluşulduğu Arz odasına gelirler. Nevzat bey tarihi bilgisi Ali'yi biraz şaşırtır. Nede olsa annesi tarih öğretmeniydi. Enderun avlusundan geçerek Leyla hanımın odasına ulaşırlar.
Leyla Hanımın odasında olaylar üzerine konuşurken mukavva kutu içerisinde bir kargo gelir. Kutuyu açtıklarında kesik bir insan başı görürler. Son işlenen cinayet bu olmalıydı. Leyla Hanım bayılır gibi olsa da kesik başın kim olduğunu tanır. Maktulün eski belediye başkan yardımcısı Fazlı Gümüş olduğunu, Âdem Yezdan'la aynı yolsuzluk davasında adı geçtiğini söyler. Zeynep telefonla arayarak Fatih Camiin de bir tabut içinde başsız bir ceset bulunduğunu, kolları bileklerinden düzgün bir şekilde kesilip yanına konmuş ve bir cerrah işine benzediğini, elinde II. Mehmet dönemine ait bir sikke bunduğunu söyler. Konuşulanları duyan Leyla Hanım Mehmet İkinci gibi der. Yani Fatih Sultan Mehmet'e gönderme yapmışlar. Kargoda Mehmet İkinci adına gelmişti. Katil artık Fatih dönemine gelmişti. Fatih Camii'ni yapan Atik Sinan'da Fatih tarafından elleri kesilerek, sonra idam edilerek öldürülmüştü. Zira inşaattan çaldığı, başka bir rivayete göre de Fatih Camii'yi Ayasofya kadar büyük yapmamasından dolayı cezalandırılmıştı. Maktulü o hale getirenler Fatihi örnek almışlardı. Bu Camii den sonra yapılmış ilk Selatin cami hangisi ise katilin sıradaki cesedi oraya bırakacağını düşünür Nevzat. "Selatin" Arapça sultanın çoğulu, sultanların ve eşlerinin yaptığı camilere denilirdi. Kurbanın elleri de tahmin edilen Beyazıt camiini gösteriyordu.
Hemen Beyazıt ve Süleymaniye camiine giderler. Etrafında tedbir alınır. Gün boyu bekleyiş sürerken gece İSD üyelerine ait minibüsü görürler. Leyla barkında oradadır. Aracı takip ederler ve Âdem Yezdan'ın ofisine doğru gittiğini görürler. Ofis elemanları ile kavga ettikleri sırada Namık ve diğer adamları sorguya alırlar. Sorguda cerrah Namık, Âdem Yezdan'ın bütün cinayetleri işleyeceği iddiasında bulunur. Namık'ın gözaltında olduğunu duyan Leyla Hanım sabah Nevzat komiserin yanına gelir. Namık'ın durumu hakkında bilgi alır, sonra tarihi bilgiler ışığın da biraz sohbetten ederler ve sıradaki cinayetin Beyazıt, Süleymaniye'den sonra üçüncü ihtimal olarak Şehzade camiine bırakılabileceğini söyler.
Komiser Nevzat ve Ali Süleymaniye Camii etrafında dolaşırken Fetva yokuşun da bulunan Mimar Sinan türbesine geçerler. Biraz ilerde terk edilmiş beyaz minibüs içinde bir ceset bulurlar. Ceset Âdem Yezdan'ın avukatı Hakan Yamalıya aitti. Elinde Kanuni Sultan Süleyman için bastırılmış sikke bulurlar. Cesedi gören Nevzat, Âdem Yezdan'dan şüphelenmeyi bırakıp onunda öldürülebileceğini düşünüp ofisine gider ve inceleme yapmak ister. Ofise gittiğinde Âdem Yezdan'ın Balat civarında bir veteriner ile görüşmeye gittiğini öğrenir. Arkadaşı Demir gelir aklına. Balatta Demir'den başka veteriner yoktur.
Âdem Yezdan kayıp olduğunu ve en son Demirle görüşmüş olabileceğini düşünür ve bazı şüphelerle aklında soru işaretleri belirir. Âdem Yezdan'ın üç yıl önce çöken istinat duvarı ile ilgili soruşturması vardı. Yekta'nın da üç yıl önce çöken istinat duvarı altında kızı ve karısı ölmüştü. Geçen gün onların ölüm yıldönümleri olduğunu ve cinayetlerle alakalı olarak da " ben olsam katilin yerinde Sinan'ın eserlerine atıf yapardım" demesi... Demir ve Yekta yani arkadaşları katil olabilir miydi? Nevzat aklı karışık, günlerce soruşturduğu dava iki arkadaşını gösteriyordu. Her şeye rağmen araştırmasına devam eder.
Demiri bulmak için önce teknesine sonra evine bakar ama kimseyi bulamaz. Yekta'nın yanında olabilir diye Yektanın evine gider. Gördüğü manzara karşısında şaşır. Evde kimse yoktu ama araba garajında kanlı masa ve aletler vardı. Âdem Yezdan'ın elinden hiç düşürmediği bastonunu da bulur. Cesedi nere bırakacakları hakkında delillere bakarak araştırma yapar. İlk cesedin bırakıldığı yere götürüleceğini anlayan Nevzat ve ekibi Sarayburnuna giderler. Başladıkları yerde bitireceklerdi. Nevzat, yolda Yekta'nın arabası ile geldiğini görür. Zeynep ve Ali olay yerine önden gitmişlerdi. Olay yerine gittiğinde Demirin, Ali'yi rehin aldığını görür. Nevzat, Demiri vurarak öldürür. Sonra kızının ve karısının mezarı başında olan arkadaşı Yekta'nın yanına gider. Nevzat konuşarak ikna etmeye çalışsa da Yekta başına dayadığı silahı ateşleyerek intihar eder.
Çıkabilecek Sorular
Eserde kaç cinayetten bahsedilmektedir? Cinayetlerin işlendiği mekânlar nerelerdir?
Eserin başında kaç şüpheli vardı? İsimlerini yazınız.
Eserin kahramanlarından Yekta’ya göre işlenen cinayetlerin nedeni nedir?
Bütün maktuller aynı şekilde ölü bulunurken farklı şekilde bulunan maktulün adı nedir?
Romanda cinayetler örgüsüyle yazarın üzerinde durduğu tema hakkında bilgi veriniz.
Comments